31 Ekim 2009 Cumartesi

Köpekler…


Köpek en sevdiğim evcil hayvanların başında gelir.
İnsan türüne kedinin mi köpeğin mi daha yakın olduğu tartışıldığında ben hep köpekten yana olurum.
Kedinin daha bağımsız, bu anlamda da daha soylu olduğu belki söylenebilir.
Fakat aynı ölçüde nankörlüğü de kuşku götürmez.
Köpeğin sadakati ise, masallardan gerçek yaşama, sayısız örnekle efsaneleşmiştir…
Fakat unutmayalım ki bu, bir “sahip”e, “efendi”ye olan sadakattir…
Bu sahibin kim, nasıl biri olduğu köpek için önem taşımaz…
Alçak, karanlık, erdemsiz biri olabileceği gibi, erdem sahibi bir insan da olabilir.
Köpek için fark etmez…
Onun bağlılığı, sadakati, hizmeti; kim olursa olsun bir “efendi”ye, “sahip”edir…
Namık Kemal’in “Hürriyet Kaside”sindeki, “Köpektir zevk alan sayyad-ı bi insafa (acımasız avcıya) hizmetten” dizesindeki aşağılamayı da, köpek türüne değil, bu hayvancıkların (kuşkusuz, olumlu yönü de bulunan) bu özelliklerine yormak gerekir…
***
Tam da Cumhuriyet Bayramımızı kutladığımız şu günlerde bu köpek konusu da nereden çıktı, diyeceksiniz…
Bilmem!..
Bilinçaltının bir oyunudur belki de…
Dilimize Can Yücelin çevirdiği, yaklaşık 1500 yıl önce yazılmış, orijinali Sanskritçe bir şiir, yıllardır zihnimde dolanıp durur, zaman zaman da dilime dolanır… Birlikte okuyalım:
Köpek var taş yok
Taş var köpek yok
Taş var köpek var
Ama kralın köpek
Sıkıysa at taşı
Yine diyebilirsiniz ki “İyi de, günümüzde kral mı kaldı?..
Eski zamanların kralları belki yok ama, Cumhuriyet adını taşıyan yönetimlerde, demokrasiyle yönetildiği iddia edilen ülkelerde bile kralları aratmayacak iktidar sahiplerinin varlığı gün gibi ortada…
Peki ya köpek, köpekler?
***
Yazıya başlarken amacım, birkaç günlük yurtdışı yolculuğumun sonrasında, son günlerin “siyasal” oluşumlarından, özellikle de “demokratik açılım”ın akıbetinden söz etmekti…
Fakat Türkiye’de beni “ıslak imza” sürprizi karşıladı…
Bu sürprizi, Hikmetyar’ın dizi dibinde çekilmiş fotoğrafıyla başlayan kariyerini “one minute”üyle bütün İslam dünyasında pekiştiren Başbakan’ın, bu kez İran ziyaretinin ve Ahmedinejadla, dini lider Ayetullah Ali Hamaneyle can ciğer kuzu sarması görüşmelerinin haber ve fotoğrafları izledi…
Siz köşe yazarı olsanız ne yapardınız, ne yazardınız?
Bilinçaltının oyunu dedim ama öyle sanıyorum ki bana bu yazıyı, (subay mı, sivil mi bilemem), Ergenekon savcılığına şu “ıslak imza”lı belgeyi gönderen kişinin “ihbar” mektubundaki “köpeksi” ifadeler esinledi…
Bu kişinin kimliği konusunda gerçeği belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz…
Çünkü yaşamın herhangi bir alanında uyulması gereken ilkeler, değerler, kurallar, bir kez bozulup altüst oldu mu, neyin ne olduğunu, ne olacağını hiç kimse kestiremez…
Tıpkı günümüz Türkiye’sinde yaşanmakta olduğu gibi…
Deniyor ki piyasaya bu kez “ıslak imza”lı belgenin sürülmesindeki zamanlama, AKP’yi “demokratik açılım” sürecinde düştüğü sıkıntıdan ve zaten genel olarak düşüşe geçmiş olmasından kurtarmak için düzenlenmiş bir tezgâhı düşündürüyor.
Akla yakın görünse de, bulunduğumuz ortamda bunu da tam olarak bilemeyeceğiz…
En iyisi biz yine her türlü ahlak ve mantık kuralının dışına çıkmış olan günümüz “siyaset”ini bir yana bırakıp yine baştaki konumuza, “köpekler”e dönelim…
2000’li yılların Türk şairi, 1500 yıl öncenin Sanskritçe yazan şairinden geri kalacak değil ya!
Çok yıllar önce yazdığım bir dörtlüğümü, yeri geldiği için, Cumhuriyetimizin yıldönümünü büyük kaygılar içinde kutladığımız şu günlerde sizlerle paylaşayım:
Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale,
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ ayak diremekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler

Dörtlüğün son sözcüğündeki niteleme, bana kalırsa, gerçek kimlikleri belki hiçbir zaman bilinemeyecek ihbarcılar ve benzerlerinin yanı sıra ve belki daha çok, gerçek ve “medya”tik kimlikleriyle toplumun gözleri önünde, ahlak ve kural dışılığı yayıp yaygınlaştırmayı meslek edinmiş kimselere yakışıyor.

Hiç yorum yok: