9 Ağustos 2009 Pazar

ODA.TV den SEÇMELER: KÜRT SORUNUNUN TEMELİNDE NE VAR?

SÖZ SIRASI İKİ TARİHÇİDE



Sorunlarımızı, görüşleri benzer olan medyatik isimlerle konuşarak çözmeye çalışmamızın son örneği “Kürt Çalıştayı” oldu. Gelin isterseniz bugün Türkiye’yi meşgul eden temel sorunlar hakkında iki tarihçinin ne dediğine bakalım. Kürt Sorunu’nun temelinde ne var? Ulus Devlet bitti mi? AB’ye girmeli miyiz? Atatürk’ün İslam ile ilişkisi nasıldı? Türk Ordusu ve laikliğe bakışları nasıl? Cumhuriyet Mitingleri’ne kadın katılımı niye çok oldu? Günümüz aydınlarını ve AKP’yi nasıl değerlendiriyorlar? TBMM Onur Ödülü sahibi iki tarihçi; Prof. Halil İnalcık ve Prof. Kemal Karpat, görüşlerini tarihsel süzgeçten geçirerek anlatıyor.



Ahmet Hakan köşesinde hep kendi “mahallesini” anlatacak değil ya, biz de bu yazımıza bizim “mahalleden” bir anekdot ile başlayalım.

Yıl 1987.

Şartlı tahliye sonucu 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yok etmeye çalıştığı solcular cezaevinden çıktı. Kimi kendini rüzgara kaptırdı kimi inandığı yolda yürüyüşünü sürdürdü.

Yarım bıraktığı işi tamamlamak isteyen birkaçı, o dönemde muhabirliğini yaptığım 2000’e Doğru dergisinde çalışmaya başladılar.

Dönem ANAP’ın hükümet olduğu, sivil toplumculuğun revaçta bulunduğu, dağlardan silah seslerinin duyulduğu bir devirdi.

Haber merkezimizde hararetli tartışmalar yaşanırken, cezaevinden yeni çıkan “rüzgara karşı yürüyenler” hemen devreye girerdi. “Bırakın bu gazete haberleri, köşe yazarı yorumlarıyla tartışmayı, kitap okuyun kitap” derlerdi. “Kitap bilgisiyle tartışın.”

Bizim “mahallede” kitaba büyük önem verilirdi. Daha bıyıklarımız bile terlememişken “mahallenin ağabeyleri” elimize kitap tutuşturup okumamızı ve özet çıkarmamızı isterlerdi. Sonra sınava çekilirdik.

Yani bizim “mahalleye” göre tarih bilinci olmadan meseleler analiz edilemezdi.

Günümüz Türkiye’sinde sorunlar tv ve gazetelerde konuşuluyor-yazılıyor ve tartışılıyor. Siyasal gelişmeler konusunda nedense tarihçilerin pek görüşüne başvurulmuyor. Oysa onlar bugünkü sorunların temel/tarihsel sebeplerini en iyi bilenler.

Son dönemde yayınevleri “nehir söyleşileri” adı altında biyografiye yönelik röportaj kitapları çıkarıyor. Size bu kitaplardan ikisini tanıtmak istiyorum. Söyleşisini Emine Çaykara’nın yaptığı, “Tarihçilerin Kutbu; Halil İnalcık Kitabı” ve röportajını Emin Tanrıyar’ın gerçekleştirdiği, “Dağı Delen Irmak; Kemal H. Karpat Kitabı.”

TBMM Onur Ödülü sahibi iki tarihçi bu söyleşilerinde Türkiye’nin konuşup tartıştığı konular/meseleler üzerinde de görüşlerini dile getirdi.

Tarihçi olarak bu iki ismi seçmemim nedeni, kimi zaman taban tabana zıt görüşleri dile getirmeleridir.

İşte iğneyle kuyu kazarak dünyanın ufkunu açan iki tarihçinin görüşleri…



PROF. HALİL İNALCIK

Kürt Meselesi:

-ABD ve Batı, bilhassa buradaki petrol kaynakları nedeniyle bağımlı hükümetler yaratıyor bölgede. Bu hükümetler arasında en kuvvetli durumda olanı, en bağımsız hareket edeni Türkiye’dir. Türkiye’yi bağımlı tutmak için –Amerika olsun Avrupa olsun- Kürt meselesine çomak sokuyorlar. Mesele bugün Irak savaşından sonra açıkça ortaya çıktı; Amerika bizim güney hududumuzda açıkça bir Kürt devletinin alt yapısını hazırladı.

Benim görüşüme göre Amerika, Ortadoğu’da Türkiye gibi büyük bir kuvvetin daima müşkülat içinde bulunmasını ister. Bu açık bir hakikattır.

-Kuzey Irak’ta ABD’nin politikası bu konuda açık, orada Kerkük-Musul petrol kaynakları üzerinde kendisine uydu bir devlet istiyor.

-Bugün Amerika Ortadoğu’ya hakim olmak istiyor; İsrail’i yarattı, Irak’a geldi. Kuzey Irak’ta başka bir İsrail devleti yaratmaya çalışıyor.

-AB ve ABD bugün Kürtleri destekliyor; Ermeniler ve Kürtler, şimdi Amerika’nın Ortadoğu’da yeni “parçala-bağımlı yap” politikasından kendileri için çok ümitliler.

-Dünyanın her tarafında Kürt milliyetçileri saldırı halindedir. Vahim olan, bugün Ermeni meselesi gibi, uluslararası bir mesele halini almıştır. Görmezden gelmekle mesele kalkmıyor; AB neden bu kadar üzerimize geliyor. Bütün amaç Batı’nın desteğini almak. İşin vahameti şuradadır. Biz hala Osmanlı gibi Türkiye büyük devlettir, bunlar kurusıkıdır diyoruz. Hayır, 19. yüzyılda Avrupa bu yolla Ortadoğu’yu nasıl hükmü altına almaya çalıştıysa bugün de Türkiye’ye karşı aynı politikayı sürdürmektedir.

-Bence bütün bunlar, Avrupa’da 19.yüzyıldaki ‘Question d’Orient” politikasının devamından başka bir şey değildir.

Atatürk:

-Türk milletinin bir şansıdır Atatürk.

-Atatürk’ün hareket noktası şu: Batılılaşamadığımız taktirde bu dünyada bize hayat yoktur.

-Yeni kuşaklar bugün ‘Vatan Millet Sakarya’ diye alay ediyorlar o destansı devirle, son derece üzülüyorum. Hakikaten Türkiye’yi kurtaran, bir devlet ve millet yaratan bir liderdi Atatürk. Diğer yandan Atatürk’ü putlaştırmak bir hatadır. Atatürk’ün koyduğu prensipler diye birtakım donmuş kurallara bağlı kalmak Türkiye’nin önünü kesmektir.

-Ben sadık bir Atatürkçüyüm.

İslam:

-Atatürk’ün İslam düşüncesi şuydu ve bütün nutuklarında söylerdi. ‘Din bireyin vicdanına aittir, bunu bir zorunluluk haline getirmek hatadır.’

-Türk İslamiyeti’nin Arap İslamiyeti’nden farkı tasavvufu, dini hayatın önemli bir kolu olarak kabul etmesidir.

Türk Ordusu:

-Memleketi istiladan kurtaran subaylardır, ordudur. Memleketimizi Batılı bir toplum haline getiren ordudur, Mustafa Kemal’dir.

-Bugün Türkiye’de güçlü bir ordu olmasa; Ermenistan hazır, Rusya hazır, Yunanistan hazır, Suriye bile Hatay’dan vazgeçmiş değil. Dört taraftan çevrilmiş durumdayız. Eğer güçlü ordumuz olmasa Türkiye ertesi gün parçalanır. Güçlü bir ordu Türkiye için zarurettir. Kim etrafımızdaki tehlikeleri günü gününe takip edip dosyalıyor; ordu, genelkurmay. Demek ki bizim emniyetimizi güvenliğimizi devamlı bir şekilde takip eden, gereklerini yerine getiren bir kurum var.

Ulus Devlet:

-Yok, ulus devlet bitmedi. Bitti derseniz o zaman Türkiye devletini inkar ediyorsunuz, Sevres’i Türkiye’nin parçalanmasını kabul ediyorsunuz. Ulus devlet kalktı diyenler kendisini Türk hatta Türkiye vatandaşı hissetmiyor, bağnaz etnik bilinçlenme ortada olan bir olgu.

AB:

-AB’ye katılmak çok gereklidir. Yunanistan’ı nötralize etmek ve memlekette birlik ve tam demokrasinin yerleşmesi için. Tanzimat’tan beri Avrupa’nın baskısı ile insan hakları ve yarım yamalak demokrasi almaya çalıştık. Bir bekçi istiyoruz, ya Avrupa ya da ordu olacak.

Fener Rum Patrikhanesi:

-Bazı aydınlarımız meseleleri bilmeden, insan hakları kahramanı kesiliyor ve Türkiye karşıtlarına destek veriyor. Sırf bilgisizlik kayıtsızlık. İstanbul, Ortodoks dünyasının merkezi olunca şehir uluslar arası bir statüye doğru gider. Her şeyden önce bu, Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Bu yolla Türkiye devletinin uluslar arası statüsünü belirleyen bu antlaşmada bir delik açılır. Yunanistan ve AB bazı iddialarda bulunabilir. Mesela patrikliğin tayininde yabancılar etkili olur.

Aydınlar:

-Bugün kendini Türk hissetmeyen, azınlık sayan kozmopolit aydınlar ortaya çıktı.

-Kendimizi suçlamak son zamanlarda moda oldu.

Prof. Halil İnalcık kimdir:

1916 İstanbul doğumlu. Ankara Gazi ve Balıkesir Muallim Mektebi’nde okudu. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından oldu. Üniversitede asistan olarak kaldı. Doktora ve doçentlik tezinden sonra İngiltere’de çalışmalar yaptı. Profesör oldu; Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Harvard’ta araştırmalar yapıp konferanslar verdi. 1972’de Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden emekli oldu. Chicago Üniversitesi çalışmaya başladı. Buradan 1986’da emekli olunca Princeton Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı. 1993’te Ankara’ya taşınarak Bilkent Üniversitesi’nde tarih bölümünü kurdu. Geçen yıl TBMM onur ödülünü aldı.



PROF: KEMAL H. KARPAT

Kürt Meselesi:

-Kürt devleti fikrini, en aktif şekilde savunanlar, Türkiye’dedir. Bugün Amerikalıların ve İsraillilerin etkisiyle, Kuzey Irak’ta bir Kürt bölgesi kuruldu ama unutmamak gerekir ki, ‘Kürt bölgesi’ dediğimiz yerin iki efendisi vardır. Sözde sosyalist Talabani ve Barzani. Bu liderler 10-15 sene önce savaşıyorlardı. Orada bir Kürt toplumu ortaya çıkmakla beraber, Kürt devletinin milli ideolojisi oluşmamıştır. Onun ideolojisi Türkiye’de oluşuyor.

-Türkiye dağılırsa, bir Kürt devleti uzun süre yaşayamaz. Ne bir Arap devleti kalır, ne de Kürtler. Bu topraklar bambaşka şekil alır. Türkiye’nin ayakta kalması, kuvvetli olması, birçok bakımdan uzun vadede Kürtler için de, Araplar için de emniyet kilidir.

-(Türkiye’de) Amerikan fobisi var; her şeyin oradan kaynaklandığını düşünmek hatadır. Amerika’nın buradaki en büyük endişesi petrol ve enerji kaynaklarının kendine düşman ellere ve ülkelere geçmemesi. (…) Petrol olmasa Amerika’da her şey durur. Hayat bir günde çöker. Bu nedenle Amerika’nın petrol bölgelerini karmaşaya meydan vermeden güven altında tutması lazım.



İslam:

-Bu milletin kökünde din ortaklığı önemlidir ama ben hiçbir zaman bu milleti tamamen İslam’a dayandırmıyorum. İslam da önemlidir, fakat İslam da Anadolu ve Rumeli şartlarında gelişmiş ve kendine özgü bir din anlayışı doğurmuştur.

-(Osmanlı’nın son döneminde dini) saha, dini yozlaştıran medreselerdeki yetersiz hocalara kalmaya başlamıştır. O bakımdan, Atatürk’ün medreseleri kapatmasını kaçınılmaz bir adım olarak kabul ediyorum. Mutlaka yeni bir başlangıç yapılmalıydı ve burada Atatürk’ün hakkını vermek lazım; o, din düşmanı değildi. Dinin hakiki manasının kabullenilmesini, vicdanlara hitap eden bir hale gelmesini istiyordu. Nitekim Atatürk o devrin aydın din bilginlerine ilişmemiş.

-Cumhuriyet devrinde, bir yandan gerçek İslam’a sadık kalan yeni din düşüncesi doğmakla beraber, devleti din aleyhtarı gören ve devletin politikasının bazı yanlışlarını istismar ederek “devleti dini yok etmek isteyen bir kurum” olarak göstermek isteyenler de olmuştur. Bunlar Türkiye’de dinin siyalaşmasına yol açmıştır.

-Atatürk devrimlerinin İslam ülkelerindeki etkileri çok geniş ve sürekli olmakla beraber, doğru değerlendirilmiş değildir. İslam ülkeleri idarecileri ve hakim sınıfları, Atatürk devrimlerini kendi mevkilerine ve çıkarlarına tehdit olarak gördükleri için kınamışlardır.

Laiklik:

-Türkiye’de rijit/katı bir laiklik anlayışı var. Dini siyasileştiren devlet olmuştur, mesele budur. Laikliğin birçok tarifi vardır. En geçerli tarifi şudur: Bugün İran’da olduğu gibi bir ruhban sınıfının siyasete hakim olmaması, siyaseti düzenlememesi esas olmalı. (…) Türkiye’de bir dereceye kadar doğru hareket edilmişse de, dinin kendine özgü serbest bir alanı olduğu kabul edilmemiş, o alan içinde kendi kendini idare etmesine, serbest fikirler ileri sürmesine izin verilmemiştir.

-Laikliğin hiçbir zaman bir dogma, körü körüne uygulanan bir değer olmaması gerektiğini anlamalıyız. Toplumun gelenekleriyle, ruhuyla çatışmayacak bir laiklik anlayışının gerektiği ortadadır. Bir toplumun kimliğini, ruhunu da mutlaka koruması gerekmektedir.

-Türkiye ne İslamiyet’ten ne Türklük’ten ne de Batı biçimi modernleşmeden vazgeçebilir. Bugün modernleşme ve ilerleme konusundaki Batılı fikirler, toplum kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ve nasıl Türkiye İslamiyet’ten vazgeçmezse, toplumu modernizmden soyutlamak da aynı ölçüde olanaksızdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı:

-AKP’nin yapması gereken en önemli hareketlerden bir tanesi, din otonomisini kurmak ve ondan sonra elini çekmekti. AKP buna yanaşmadı. Çünkü parti içinde de bilhassa alt kademelerinde sözde mevcut İslam eğilimine karşı gelmeme ve partiye oy kaybettirmeme, bu partilerin Saadet Partisi’ne gitmesini önleme kaygısı var.

Cumhuriyet Mitingleri:

-Kadınların bu mitinglere coşkulu ve çok sayıda katılmalarını çok olağan ve anlaşılması kolay bir olay olarak görüyorum. Bugün İslam ülkelerinin karşılaştığı en çetin sorun, kadın hakları ve hürriyetlerdir.

-Türkiye’de dinciler ve sosyal-kültürel tutuculuğu ön plana çıkaranlar kadın hakları konusundaki görüşlerini açıkça ortaya koymaktan çekindikleri için, kadınların birçoğu bu kimsere karşı tedirgin hareket etti.

-Türkiye’de birçok kadın AKP’nin kadın konusunda ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini bilmediği için ondan çekiniyor, hatta korkuyor.

ABD-İslam İlişkisi:

-Eskiden Amerika laikleri, modernistleri tutarken şimdi İslam’ı tutmakta, İslam’ı dikkate alarak hareket etmektedir. Bu benim eski görüşümdür üstelik.

- Batı’nın şimdi İslam’ı tanıması ‘Ilımlı İslam’, ‘liberal İslam’ tanımları üzerinden Fethullah Gülen gibi liderlere yaklaşmaya çalışması büyük bir dönüşümdür. Bunu çok daha önce yapsaydı çok daha somut sonuçlar alırdı.

-Amerika’nın dış ve iç politikasında benim de eleştirdiğim yerler vardır. Ama Amerika dünya siyasetini her bakımdan etkileyebilecek, Türkiye yararı veya zararı dokunabilecek büyük ve etkili bir güçtür. Gerçek duygularımız ne olursa olsun Türkiye siyasetçisi daima Amerika’nın desteğini sağlamaya çalışmalıdır. Çünkü buradan bize büyük fayda gelebilir.

Askeri Darbe:

-1980 müdahalesi artık son askeri müdahaledir. Çünkü bu müdahaleyle bundan sonra yapılacak müdahalelerin gerekçesi yok edilmiş, orduyu kullanmak isteyenler de artık orduyu kullanamayacak duruma gelmiştir. Ordu içindekiler de kendilerini destekleyecek temellerden yoksun kalmışlardır.



Prof. Kemal H Karpat kimdir:

1923 Romanya, Dobruca’da doğdu. 1934’de Türkiye’ye geldi. Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1948’de ABD’ye gitti; Washington Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrenci oldu. Türkiye’ye geldi; sosyalist Kemal Sülker’in “İşçi Hakkı”nda makaleler yazdı. Sonra New York’a döndü. BM’de çalıştı. Montona Eyalet Üniversitesi’ne doçent olarak girdi. Harvard ve Princeton Üniversitesi’nde ders verdi. Türkiye’de ise ODTÜ, Robert Koleji ve AÜ Siyasal Bilgiler’de hocalık yaptı. Tekrar ABD’ye gitti; NewYork Üniversitesi’nde görev aldı. 1970’de Wisconsin Ünriversitesi’nde “Ortadoğu Etüdleri Programı’nı kurdu ve 1988’e kadar bu görevini yürüttü. Bilkent Üniversitesi’ne Orta Asya Merkez Kürsüsü’nü kurdu. 2003’te Wisconsin Üniversitesi’nden emekli oldu. Fethullah Gülen cemaatinin organize ettiği Abant Toplantıları’na dört kez katıldı. Bu yıl TBMM onur ödülünü aldı.



Soner Yalçın

Odatv.com

9 AĞUSTOS 2009 SEÇMELER

ImageBoru Hatları Haritası



“…Sanılıyor ki Nabucco’nun tezgâhlanması ya da Putin’le kucaklaşma AKP’nin ya da RTE’nin marifetidir... Oysa marifet bizde değil... Coğrafyamızda...



Anadolu Doğu ile Batı arasında bir köprü... Batı’nın bize ihtiyacı var...



Ya Rusya?.. Rusya birbirine boru hatlarıyla bağlanacak Avrupa ile Türkiye yakınlaşmasında dışlanmak istemiyor...



Vaktiyle büyük devletler Anadolu üstüne çok hesaplar yapmışlardı... Bugün de yapıyorlar...



Türkiye, demiryolu ve karayolu dönemlerinde Batı’nın, daha açık deyişle emperyalizmin çok kazığını yedi...



Bu kez durum vaziyeti değişik. Avantadan para gelecek diye ellerimizi ovuşturuyoruz. Ancak Anadolu’da boru hatları haritasını çizerken de şunun ya da bunun oyuncağı olmayalım...



Uluslararası gerçeklere dayalı ve ulusal çıkarları gözeten bir boru hatları haritasına gereksinmemiz var...



Batı ile Rusya bu alanda iki rakip...



Peki, Anadolu’da petrol trafiğinin haritasını kim çizecek?.. Batı mı?.. Rusya mı?.. Biz mi?.. (İlhan SELÇUK, Cumhuriyet, 9.08.2009)





***
ImageAnadilde Öğrenim Mayını



"…Anadilde Öğretim"in amacı da sonucu da siyasaldır.



Anadilde Öğretim niçin yapılır? O dili kamusal alanda kullanmak için yapılır. Ne demek yani?



Sadece eğitim ve öğretimde değil, aynı zamanda bütün mesleklerde ve devlet dairelerinde kullanmak için: Emniyette, yargıda, maliyede, bayındırlıkta, tapuda, resmi yazışmalarda, gümrükte, sağlıkta... Yani resmi dil!...



Anadil bu alanlarda kullanılmayacaksa Hukuk, Siyaset Bilim, Fen Bilimleri, Tıp ve Veterinerlik fakültelerinde neden Kürtçe öğretim yapılsın?



Sokak adları, Finlandiya’da, Belçika’da olduğu gibi iki dilde olabilir. Ancak hukuk fakültesinde eğitim Kürtçe yapılıyorsa, bu, mahkemelerde Kürtçe kullanılacağı; yasaların Kürtçe olacağı anlamına gelir. Böyle bir şey üniter bir devlette elbette mümkün değildir! Ama DTP milletvekillerine bakıyorsunuz, ülkenin üniter yapısına ve toprak bütünlüğüne aykırı bir istekte bulunmadıklarını, bulunmayacaklarını (retorik icabı) söylüyorlar.



Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ben anadilde öğrenim hakkı istiyorum demek, ben federal düzen istiyorum, demektir. Bölgesel ayrılıkçılık. Üniter yapıdan federal yapıya geçilmek istendiğine göre, bu istek ayrılıkçılık olarak da tercüme edilir.” (Özdemir İNCE, Hürriyet, 09.08.2009)





***

ImageHormonlu ‘sorun’un son açılımı



“Türk ordusuna karşı başarılı olamayınca terör örgütünü Avrupa’nın siyaset arenasına taşıdılar. Avrupa Birliği sevdası ile yanıp tutuşanlardan istekleri, ödünleri bazen ‘dayatma’, bazen de ‘uyutma’ yolu ile almaya başladılar. Başlangıçta adı konmayan ‘hormonlu’ hareket yeterince olgunlaştığında önce ‘Güneydoğu Sorunu’ daha sonra da ‘Kürt Sorunu’ adı altında ve ‘demokratik hak ve özgürlükler’ makyajı ile servis edildi. Çünkü Avrupa’ya ‘girmek’ isteyen Türkiye, Güneydoğu’da var olduğu iddia edilen ‘sorun’a çözüm bulmalıydı! Ne var ki ‘sorun’ bir türlü ‘somut’ olarak tanımlanmıyor, tanımlanamıyor! Şimdilerde, ABD’nin ‘stratejik’ fakat aslında ‘uydu’ ortağı olan Türkiye’de yeni bir ‘açılım’a karar verildi. ABD’nin Irak’a ihraç ettiği demokrasinin coğrafi sınırlarını açmak istemesiyle ‘tarihi fırsat’ yaratıldı ve Ankara’daki ‘eşbaşkan’ yeni bir misyon üstlendi. Ardından Hasan’lara, Oral’lara, Cengiz’lere, Fehmi’lere, Türköne’lere ‘sefer görev emirleri’ tebliğ edildi. Hep bir ağızdan yine ‘sorun’ demeye başladılar ama sorunca da kimse ‘sorun’un tanımını yapmıyor. Bu kadar korkak olmayın baylar, bayanlar; çıkartın artık ağzınızdaki baklayı!” (Deniz SOM, Cumhuriyet, 09.08.2009)





***
ImageProf. Dr. Halil İnalcık Diyor ki



“Kürt meselesi: ABD ve Batı, bilhassa buradaki petrol kaynakları nedeniyle bağımlı hükümetler yaratıyor bölgede. Bu hükümetler arasında en kuvvetli durumda olanı, en bağımsız hareket edeni Türkiye’dir. Türkiye’yi bağımlı tutmak için Amerika olsun Avrupa olsun- Kürt meselesine çomak sokuyorlar. Mesele bugün Irak savaşından sonra açıkça ortaya çıktı; Amerika bizim güney hududumuzda açıkça bir Kürt devletinin altyapısını hazırladı.



Benim görüşüme göre Amerika, Ortadoğu’da Türkiye gibi büyük bir kuvvetin daima müşkülat içinde bulunmasını ister. Bu açık bir hakikattir.



Kuzey Irak’ta ABD’nin politikası bu konuda açık, orada Kerkük-Musul petrol kaynakları üzerinde kendisine uydu bir devlet istiyor.



Bugün Amerika Ortadoğu’ya hâkim olmak istiyor; İsrail’i yarattı, Irak’a geldi. Kuzey Irak’ta başka bir İsrail devleti yaratmaya çalışıyor.



AB ve ABD bugün Kürtleri destekliyor; Ermeniler ve Kürtler, şimdi Amerika’nın Ortadoğu’da yeni “parçala-bağımlı yap” politikasından kendileri için çok ümitliler.



Dünyanın her tarafında Kürt milliyetçileri saldırı halindedir. Vahim olan, bugün Ermeni meselesi gibi, uluslararası bir mesele halini almıştır. Görmezden gelmekle mesele kalkmıyor; AB neden bu kadar üzerimize geliyor. Bütün amaç Batı’nın desteğini almak.


İşin vahameti şuradadır:


Biz hâlâ Osmanlı gibi Türkiye büyük devlettir, bunlar kurusıkıdır diyoruz. Hayır, 19. yüzyılda Avrupa bu yolla Ortadoğu’yu nasıl hükmü altına almaya çalıştıysa bugün de Türkiye’ye karşı aynı politikayı sürdürmektedir.



Bence bütün bunlar, Avrupa’da 19. yüzyıldaki “Question d’Orient” politikasının devamından başka bir şey değildir. “(Soner YALÇIN, Hürriyet, 09.08.2009)




***

ImageBölücülük projesinin gizli ismi!



“…Türkiye’nin “Kürt Sorunu” diye ayrıca adlandırılacak bir sorunu yoktur..


“Kürt Sorunu” tanımlaması baştan sona yanlıştır.


Ülkenin bölünüp, parçalanmasına karşı çıkmalarına rağmen terör örgütü tarafından kandırılıp, korkutulan Kürt’leri de kapsayan sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların tümüne bölücü örgüt tarafından “Kürt sorunu“ adı verilmiştir.


Yani soruna “insani” değil “siyasi” bir tanımlama yapılmıştır.


“Kürt Sorunu” diye adlandırılan ve maalesef son dönemlerde devlet düzeyinde de rastlanan kritik hatalar aslında bölücülerin, bölücülük projesinin gizli ama açık ismidir.


PKK’nın oynadığı oyun şudur; Türkiye’de Kürtler’in kendilerini ayrı bir millet olarak gördükleri ve bu yüzden “Kürt sorunu” adı altında özerklik istedikleri tezinin dillendirilmesi.


Yani bir anlamda Kürt’leri terör gibi son derece aşşağılık bir yönteme başvuran millet olarak tescillemeye çalışmak.


Peki terör yandaşı olmayan Kürt’ler bunu hakediyor mu?


Tabii ki hayır.


Ancak burada tek bir amaç vardır o da, “PKK ve Öcalan’ı meşrulaştırmak.” (Metin ÖZKAN, Tercüman, 08.08.2009)




***

ImageDeliliğe Övgü



“…Desiderius Erasmus, bir din adamı, bir düşünür, bir yazar…1469’da doğmuş, 1536’da ölmüş…

…Erasmus’un dalkavuklar için söylediği şu sözler ise beş yüz yıl geriden sanki günümüzdeki yandaş medya mensuplarını anlatıyor:



‘Peki ya o saray avenelerine ne demeliyim? Çoğu sadece yaltakçı, köle tabiatlı, ahmak ve değersiz yaratık olduğu halde her şeyin ön sırasında yer almaya bayılır…



Krala efendimiz diye hitap edebildikleri, onu üç beş kelimeyle nasıl selamlayabileceklerini öğrenebildikleri, yüce ekselansları, lordumuz ve majesteleri gibi nezaket ifadelerini yerli yerinde kullanmayı bilebildikleri için, kendilerini dünyanın en şanslı insanları sayarlar.



Utanç duygularından mükemmel derecede soyundukları için güle oynaya yaltaklanabilirler.’



Nasıl, Erasmus bizim bazı köşe yazarlarımızı tam tarif etmiş değil mi! (Emre KONGAR, Cumhuriyet, 09.08.2009)



***



ImageHaluk Tarcan'dan yeni teoriler


BİLİMSEL araştırmacı (araştırmacı yazar değil) (CNRS-Paris) Haluk Tarcan, tartışma konusu olacak yeni tezler ortaya attı. Tarcan diyor ki:


“Kürtlerin, DNA testiyle Türk kanı taşıdıkları ortaya çıkmıştır.

Amerikalılar Kürtleri Türklerden ayırmak için Etrüsklerle kıyaslama yolunu seçmişlerdir, onlar için, Etrüskler, Türk değildirler. Kürtler de Türk olmadıklarına göre her iki kandan alınan örneklerin aynı olduğunun ortaya çıkmasıyla, Kürtlerin Türk olmadıkları ispat edilecektir.

Yapılan testler sonucu İtalya'da Murlu kasabasında oturanlarla Muradiye'de oturanların kanlarının aynı olduğu ispat edilmiştir. (18.10.2002 tarihli Hürriyet)



? Van 100'üncü Yıl Üniversitesi

? Malatya İnönü Üniversitesi

? Amerikan National Institues Healt işbirliği ile

? Van, Muradiye ilçesindeki bir aile ile İtalya'daki bir aile arasında yapılan,

? ADN testi sonucu her iki ailenin genlerinin aynı olduğunu, aralarında akrabalık bağı olduğunu saptamışlardır.



Fakat, kısa süre sonra

1- Etrüsklerin DNA testiyle Türk olduklarının ortaya çıkmasıyla Kürt diye etnik ayrılık yapılan ailenin Türk kanından olduğu bilimsel değer kazanmıştır. Kürt diye bir etni (halk-bud-budun) yoktur.

2- Kürtçe diye spesifik anlamda bir tek dil olmadığını Japon araştırmacı Kojima meydana çıkarmıştır.

3- Kürtçe, Türkçe tümce üzerine kurulmuştur.

Sözü edilen kasaba, Floransa yakınlarında Murlu kasabasıdır. Kendileri daima “Biz Türküz” demişlerdir. DNA testiyle Türk oldukları saptanmıştır.

4- Prof. Abdülhaluk Çay, İÖ 2000'deki Asur salnamelerinde Kürt sözü olmadığını, buna mukabil, Türk adının varlığını tespit etmiştir. (‘Her Yönüyle Kürt Dosyası')

5- 2000'lerde, Sümer ve Babil egemenlik bölgesindeki tabletlerden 13'ünde Turukku sözü geçmektedir.” (Kaynaklara göre Doğu Anadolu'da Proto-Türkçe İzleri, Sadi Bayram) (Yalçın BAYER, Hürriyet, 08.08.2009

MATKAP AĞA

"25’lik erkek gibiyim...

Eskisinden yüzde 100 iyiyim.

Bu bana Allah’ın ikramıdır.

Bu memlekette benim gibi

5 erkek ya vardır, ya yoktur...

60’ımdan sonra sekse taktım.

Ben kadın olsam, beni seçerdim."

*

(Bırak kadınları...

Benim bile canım çekti be!)

*

Yaşıtı gençle flört ederken canından olan talihsiz genç kız için, cinayet sanki normalmiş gibi, "Ya davulcuya, ya zurnacıya" diyen bir başbakan yönetiyorsa bu ülkeyi... Reşit olmamış çocukla evlenen 71 yaşındaki adam için, "kadın" olan Aileden Sorumlu Bakan gıkını çıkarmıyorsa... 14 yaşındaki kızı taciz eden 76 yaşındaki adam için, "kadın" olan Milli Eğitim Bakanı tek kelime etmiyorsa... Ana-baba denilen tiplerin izniyle; alan razı, veren razıysa... İşin "ahlaki" boyutunu tartışmak manasızdır.

*

Sorulmayan soru şudur:

"Matkap ağa, genç kızlardan harem kurup, kimseye çaktırmadan, kafasına göre takılmak varken, neden evlendi? Bu işi, nikáh kıymadan gizli gizli yapsaydı, ki yapabilirdi, kimsenin haberi olur muydu? Normalde, işine gelmiyorsa, saati sorsan cevap vermez... Peki neden, gazete gazete, televizyon televizyon gezip, ballandıra ballandıra anlatıyor?"

*

Çünkü.

Bu coğrafyanın...

Bu toprakların hastalığı var onda.

Gösteriş hastalığı.

*

Göstermek istiyor.

*

O nedenle, İngiltere’nin en pahalı şatosunu almıştı matkap ağa... O nedenle, rakibi 44 metrelik yat aldıysa, 45 metrelik yat alır, aynı zihniyetteki bizim işadamları... O nedenle, plajlarda 10 bin dolarlık taşlı mayolar giyer bizim ikoncanlar... O nedenle, parayı bulur bulmaz, gizleyeceğine, 4 çarpı 4 ciplere doluştu bizim türbanlı ikoncanlar... O nedenle, mütevazı yazlıklarda kalırken, göstere göstere, 7 yıldızlı Rixos’larda kalmaya başlarlar... O nedenle, kıçında don yokken, borç harç bulup, teyze kızının düğününde bilezik takma yarışına girer bizim insanımız.

*

Kadın maldır, bu zihniyet için.

Parası var, aldı, gösteriyor.

*

Ve, şimdi sıkı durun.

25 senedir bu memlekette gazetecilik yapan biri olarak, şunu rahatlıkla söyleyebilirim... Sizin mideniz bulanıyor ama, "nüfusun en az yarısı takdir etmiştir" matkap ağayı, "Helal olsun" demiştir için için.

*

"18’lik kız bulduysam, neden evlenmeyeyim, ben salak mıyım?" diyor matkap ağa... Çünkü, elinde güç ve para olmasına rağmen "hukuki olan, ama, ahlaki olmayan" işlerden uzak duran insanlara "salak" gözüyle bakanların ikoncanıdır matkap ağa.
Yılmaz ÖZDİL
HÜRRİYET

“SUSUYORLAR SÖYLEYEMİYORLAR”


İlk başta tam olarak anlayamadım.Susan kim? Söyleyemeyen kim?Ne zaman göz göze geldik anladım.O sevimli ve birazda mahsun bakışlar su istiyor du benden.Ne kadar da güzel bir kampanya sonuna kadar destekliyorum.Söyleyemiyorlar ama susamasınlar da!