1 Eylül 2009 Salı

Galeride Vardiya




ROMANTİK, dramatik, duygusal ve parlak, hatta düşündürücü bir ad bulabilirlerdi o yayın organı için; ama, hiçbir konuyu uzun etmeyen işçi yalınlığıyla, “Genel Maden-İş” deyivermişler. Zonguldak kömür havzasındaki maden işçilerinin 61 yıldır değişik aralıklarla çıkardıkları dergimsi gazetenin ya da gazetemsi derginin adı böyle.

Üç-dört sayıda bir, ocak kazasında can veren bir ya da birkaç emek şehidinin haberi ve resmi yayımlanır sayfalarında.

Geçenlerde, Feyzullah Karabaş adında bir garibanındı o meş’um sıra. Devrek ilçesinden gelip Kozlu Müessesesi’ne bağlı kömür ocağında dokuz yıl çalıştıktan sonra 32 yaşında ölüveren Feyzullah’ın vesikalık fotoğrafı neredeyse bütün yaşamının öyküsünü yansıtır gibiydi. Yeraltı karanlığında uzun süre çalışmaktan solan bir yüz, tertemiz ama ürkek bir ifade. Başına gelecek olanı görür gibi bakmış objektife.

Başına gelen, kaza günündeki vardiyada çalıştığı galerinin “varagel”inden kopup kafasına çarpan bir makine parçasıymış.

Galeri, resim sergisi falan değil, yeraltındaki geçit yollarına verilen addır. Kozlu ocağının kömür kalitesi iyidir ama, bir kısmı deniz dibinin altına uzanan yeraltı hayli çetindir. Yer yer, hayli dik yokuşlu galerilere rastlanır.

Feyzullah’ın can verdiği yer, yeraltında eksi 425 metreden eksi 360 metreye çıkan bir galeriymiş. Kot farkından da anlaşılacağı gibi, 30 derece eğimli daracık bir yokuş. Öyle galerilerde yer çekiminden yararlanılarak raylar üzerinde varageller gider gelir; dekovil vagonlarının biri inerken öbürü çıkar. Makine parçası başına çarptığında Feyzullah öyle bir galeride kömür temizlemekte ya da kazmaktaymış.

Tavanından çoğu zaman sular damlayan, insan vücudunun bazen iki büklüm çalıştığı o zor ve karanlık yerde hükmünü yerine getiren ne biçim bir alınyazısıdır bu?

Hep söylenir, yeraltında çalışan maden işçisinin emeği parayla ölçülemez.

Feyzullah’ın kazadan sonra Devlet Hastanesi morguna kaldırılan naaşı oradan Çağlar köyüne götürülüp gömülmüş. Bu arada, TTK’de, yani Türkiye Taşkömürü Kurumu işyerlerinde çalışan işçilerin temsilcileri ile Kamu İşverenleri arasında aylarca süren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri sona erdirilip tatlıya bağlanmış. Birinci altı ayda yüzde 3, ikinci altı ayda yüzde 4…

Sosyal yardımlar da kesinleşmiş.

Resmen ilan edilen tabloya göre, “İşçinin iş kazası sonucu ölümü” üzerine aileye ödenen ölüm yardımı, 302 lira 58 kuruş.

HSYK Reformu II: Kürt Açılımı ve Yargı Reformu






Sevgili okurlarım, Samuel P. Huntington’u bilirsiniz.

Kitaplarımda uzun uzun hem anlatıp hem eleştirdiğim bu zatı, sütunumda da sık sık anmıştım:

“Uygarlıklar Çatışması” adlı kitabıyla, Küreselleşmenin lideri ABD’nin yeni düşmanının İslam uygarlığı olduğunu iddia eden bu yazar, tam bir faşist yaklaşımla Batı uygarlığını “erişilemez ve taklit edilemez” diye nitelemişti.

Bu nedenle de hem Atatürk’e hem de çağdaş Türkiye’ye karşıydı.

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma projesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, onun tezlerinin canlı reddiyesiydi.

Huntigton, sadece Sovyetler çöktükten sonra, ABD’nin rehavete kapılmaması için, karşısına İslam Uygarlığı’nı bir düşman olarak dikmekle kalmamıştı.

Aynı zamanda Küreselleşmenin ABD tarafından kolay yönlendirilmesi için, “böl ve yönet” ilkesini bütün dünyada egemen kılan “Biz kimiz” sorusunu ortaya atmıştı.

Huntington’a göre artık sınıf farklılıkları bir anlam ifade etmeyecek, etnik ve dinsel ayrımlar insanları yönlendirecekti.

Böylece dinî ve etnik kimlikler öne çıktı.

Balkanlar, Kafkaslar ve şimdi de Ortadoğu bu bağlamda bölündü, parçalandı, ABD tarafından yönetilmeleri kolaylaştı.

***

AKP’nin “Kürt Açılımının” bir Amerikan projesi olup olmadığı, ABD’li araştırmacıların hazırladığı çeşitli raporlara, düşünce kuruluşlarının toplantılarına, ABD önerilerine göre değerlendiriliyor.

Daha önce de belirttim:

Bunlar o kadar önemli değil.

Sadece ABD’nin Ortadoğu (İsrail ve petrol) politikasına, Irak’ı işgaline ve Irak’tan çekilirken gereksinme duyduğu önlemlere (Kürtlere ve Türkiye’ye) bakın, bu açılımın kimin açılımı olduğu derhal ortaya çıkar.

Bence “Kürt Açılımının” bir ABD projesi olup olmaması da çok önemli değil.

Ben, böyle bir projeyi ülkenin çıkarları, devletin güvenliği, toplumun refahı adına nasıl kullanabileceğime bakarım.

Kanımca buradaki gürültü ve kavga, “Açılımın” bir ABD projesi olup olmamasından değil, bu açılımın Türkiye’nin çıkarlarına mı ABD’nin çıkarlarına mı uygun olduğu noktasından kaynaklanıyor.

***

Öyle anlaşılıyor ki, “Açılım” dönüp dolaşıp vatandaşlık, toplumsal kimlik, kültürel haklar, yerinden yönetim gibi konularda, anayasanın temel hükümleriyle ilgili kararların alınmasını gerektirecek.

Tabii bu noktada devreye Anayasa Mahkemesi giriyor.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, üyelerin seçim prosedürü bakımından “yarı özerk”.

HSYK’nin yapısı da öyle sayılır.

AKP’nin acelesi var.

Zaman içinde, bu yarı özerk sistemi kullanarak yüksek yargıyı kendine ram edecek sabrı yok, çünkü zamanı yok.

Adalet, yüksek yargı, yargı bağımsızlığı, özellikle anayasal yargı, AKP’nin “Açılımının” önünde bir engel olarak görülüyor.

Onun için hemen “Reform” adı altında yasal düzenlemeler için harekete geçti.

***

Bu kadar ince bir planlama, bu kadar başarılı bir zamanlama, medyayla bu denli etkili bir eşgüdüm insanı şaşırtıyor doğrusu!