2 Ekim 2009 Cuma

YİĞİTLERE BİR HAL OLDU.BİR YİĞİT ÖLMÜŞ DİYELE...

‘Ulusalcılık’tan, kendini Erdoğan’la özdeşleştirmeye dönüşen fikri ve siyasi çizgisiyle evrim geçiren Yiğit Bulut’un yolu Darwin ile kesişti

Yunus Emre’nin ölümsüz dizelerinin orjinalliğini bozmayı hiç istemezdim ama Vatan’da köşe yazarlığı ve CNN Türk’te program yapımcılığından, HaberTurk televizyonunun Genel Yayın Yönetmenliği’ne dikey geçiş yapan Yiğit Bulut için “garip” demek hakikaten pek “garip” olurdu.
Bulut bugüne, kendisini izleyen veya okuyanların kalbindeki üç ayaklı tahtın üzerinde gelmişti. O üç ayağı da ustaca kullanan Bulut şöyle bir imaj yaratmıştı:
O bir; IMF ve Dünya Bankası politikalarını reddeden finans analistiydi,
O bir, hızlı ulusalcıydı,
O bir, evrim teorisi karşıtıydı...
Bulut’un, Erdoğan’a “kara sevdalı” olduğunu açıklayan Ethem Sancak’ın gazetesinde yayımlanan röportajı “imaj”ın ne kadar yanıltıcı olabileceğini göstermesi bakımından kesilip saklanacak değerde.
Röportajı yapan Fadime Özkan’ın “sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen” gazeteci olarak sunduğu Bulut, “fikri siyasi dönüşümünü” anlatırken bu dönüşümün vesikası olarak “Türkiye’yi kurtarabilecek tek lider Başbakan Erdoğan’dır” demiş.
Bu cümlenin, Yiğit Bulut’un hem yandaşların piri Ethem Sancak’ı, hem de evrimin kuramcısı Darwin’i alt edişinin simgesi olarak tarihe geçeceğine yürekten inanıyorum.
“İnatçı yapısı, kimseye itaat etmemesi, dik başlı olmasıyla -ki bunların hepsi bende de var, belki de o yüzden kendime yakın görüyorum- Türkiye adına umut olarak ortaya çıkıyor” diyerek bir zamanlar muhalefet ettiği Erdoğan’ı aklın ve mantığın sınırlarını zorlayacak kadar kısa sürede içselleştirmeyi başaran Bulut’un dönüşümünün insanoğlunun “ruhi evrim”inin ara fosiliymişçesine incelenmeye namzet olduğunu düşünüyorum. O ki bir zamanlar kendisiyle ilgili en ufak bir şüphe belirdiğinde “Rahat olun; Laik, üniter, tam bağımsız bir Türkiye rotamdan ‘kıl’ kadar şaşmadım, şaşmayacağım, can bedenden çıkmadıkça...” diye koyardı yazılarının son noktasını.
Bugün rotasını “laik, üniter, tam bağımsız Türkiye gerçeğini hazmedemeyenlere” çevirdiğine göre, sembolik olarak “can bedenden çıkmış” olmalı...

NE YAPMALI?


Türkiye nereye?..”

Soruyu, bu ülkenin yüz akı gazetecilerinden, yıllardır yolsuzluklarla, hırsızlıklarla boğuşan Sevgili Tuncay Mollaveisoğlu, telefonda soruyordu.. Tuncay, bir süredir çıkardığı aylık “Bağımsız” dergisinin Ekim sayısında, aynı soruyu ülkenin aydın, yurtsever kalemlerine de yöneltti. Bilgisayarın başına oturup bir süre düşündükten sonra, yaklaşık iki sayfalık yazıma şu satırlarla başladım:

“Türkiye nereye? sorusu 2000’li yıllara adım attığımız sıralarda anlamı olan bir soruydu!..

Ancak bu gün, 2010 eşiğindeki Türkiye’de bu sorunun hiçbir anlamı, hiçbir “kıymet-i harbiyesi” kalmadı!.. Çünkü, artık bu sorunun yanıtı olanca çıplaklığı ile ortaya çıkmış durumda:

-Yönetimi devşirilmiş, ekonomisi tamamen Batı’nın kontrolünde, toplumu en az ikiye çatlatılmış ve soysuzlaştırılmış, ordusu 21. Yüzyıl hegemonya savaşlarında kullanılmak üzere “terbiye edilmiş” ve yakın gelecekte fiziki olarak bölüştürülecek bir Türkiye!..”

* * *

Acıklı ama ne yazık ki doğru!..

Bu ortamı yaratmak için içerisi, dışarısı elbirliği ile az çalışmadılar; çıkarılan yasalardan, yaratılan davalara, karalanan yurtseverlere her adımı titizlikle attılar… Sonunda bu “sessizlik” ortamını, bu faşizmi egemen kılmanın eşiğine kadar geldiler!.. Bağımsız dergisine yazdığım makalenin son bölümünde ise “kaderimiz bu mu?” sorusunu yanıtladım:

“Sırada son perde var; o da sahneye sürülmüş durumda, önce art arda açılımlar başlatıldı. Kürt açılımı, Ermeni açılımı birbiri ardına sahnedeki yerini aldı. Son günlerde bakıyoruz, Silahlı Kuvvetlere ABD malı Patriot füzeleri satabilmek için ABD hükümeti Kongreden izin çıkarıyor!.. Aynı sıralarda İran’a karşı yeni sertlik politikası Batı ülkelerinde yankılanmaya başlıyor.. İlginç biçimde Rusya’nın da bu politikaya destek vermeye başladığı görülüyor. Yine aynı sıralarda ABD’nin “füze kalkanlarını” Türkiye’ye yerleştireceği konuşulmaya başlanıyor!.. Anımsayın; Eski ABD Dışişleri Bakanı Rice ne demişti:

-Bölgede 22 ülke yeniden dizayn edilecek!..

İşte şu anda o aşamayı yaşıyoruz.. Türkiye, bu ülkelerin dizayn edilmesinde “vurucu güç” olarak kullanılacak, sonra da 22. Ülke olarak ABD Genelkurmay dergisinde gösterildiği gibi bölüştürülecektir!..

Pekii, kaderimiz bu mudur?. Yapılacak hiç mi bir şey yoktur?. Olmaz olur mu; bu ülkenin yurtsever kitleleri bu oyunu da tıpkı geçen yüz yılda olduğu gibi buruşturup tarihin çöp sepetine atabilir.. Ama yan yana gelmek, birlik olmak ve dimdik ayağa kalkmak şartıyla!.. Bugün yurtseverlerin yüksek sesle sorması gereken şudur:

-Bu topraklarda yaşamımızı sürdürmek için NE YAPMALI!..”

Bir Yurtsevere Mektup (XXVIII)

Sevgili kardeşim Balbay, senin telefonlarının yasal dinleme kararı olmadan neredeyse bir yıl öncesinden dinlenmeye başlandığının ortaya çıkmasıyla birlikte şu yaşadıklarımızın yalnızca bir tek şekilde tanımlanabileceğine karar verdim:

-Kara komedi!..

Ülke bir “akıl gel-git”i içinde hiç durmaksızın çalkalanıyor.. Hani, bizim de “Sesli Gazete”de çok eleştirdiğimiz Genel Sağlık Sigortası uygulamasının sonuçlarını dün Cumhuriyet veriyordu: muayene ücretlerinde yüzde 650 artış, çokuluslu tekellerin karlarında katlamalı artış!.. Açlık ve yoksulluk sınırı o hale geldi ki aileler çocuklarına verdikleri harçlıkta tasarrufa yönelmiş durumda!.. Sabrı tükenmiş, gözü dönmüş bir toplum haline getirilmemizin bilançosu ise gazetelerin üçüncü sayfalarında yüzümüze adeta bir tokat gibi çarpıyor, ortalık kan gölüne dönmüş vaziyette.. İşte böylesine çivisi çıkmış bir ülkenin hangi karanlıklara doğru itilmeye çalışıldığını anlatacak yurtseverler ise nerelerde, nasıl kotarıldığı açık senaryolarla içerde!.. Ama bir kere daha vurgulamakta yarar var; karanlığın yırtılacağı, aydınlığın mutlaka egemen olacağı günler yakındır…

Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gücü, direnci ve sıcaklığı ile kucaklıyorum…

KİM BU POLİS?

Sen kalk bu devletin koskoca valisini spor yaparken yakala, sporcu arkadaş "ben valiyim" dediğinde; "ben de cumhurbaşkanıyım " de.Tut adamcağızı karakola götür, tutanak tuttur. Adamcağızın Vali olduğu ortaya çıksın.Ama sen hala o karakolda kal.
Önünde saygı ile eğiliyorum arkadaşım..