11 Temmuz 2010 Pazar

KANA BULANAN GÜMÜŞ (Srebren).UNUTMA....UNUTTURMA.

1995- BOSNA - Srebrenica Katliamı


İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da yaşanan en büyük katliam olan Srebreniça Soykırımı'nın bugün 15'inci yıldönümü.
 Şerif Turgut, 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiği Bosna Savaşı'nın ve Srebreniça katliamının en önemli tanıklarından. Türkiye'nin ilk kadın savaş muhabiri olan Turgut, savaş döneminde beş yıla yakın süre bilfiil Bosna'da yaşadı. Bu dönemdeki haberleriyle hem yurtiçinde hem de yurtdışında 10'un üzerinde ödül aldı. Türkiye'de 1990'larda ..
"Kahraman Şerif" olarak ünlenen gazeteci, Bosna Savaşı için "benim kişiliğimi, hayatımı değiştirdi" diyor. Bosna, Turgut’un ilk savaşı ve daha sonra yedi farklı savaş ve çatışma bölgesinde yaşamasına rağmen “Bosna gibi insanın dilinin tutulmasına yol açan, kelimelerin bittiği, düşünce boyutunun artık tükendiği noktaya geldiği başka bir şey görmediğini” söylüyor. Turgut, Srebreniça katliamını ise, "Hiç kimse bir şey yapmadı. Hiç kimse. İnsan beyninin çıldırma noktası diye bir şey var. O nokta bu noktaydı. Kelimelerin anlamını yitirdiği ve her şeyin anlamsız olduğu son nokta" diye anlatıyor. Turgut, anma törenlerine katılmak için Srebreniça'ya gitmek üzere hazırlanırken, yazmakta olduğu kitabı üzerinde çalıştığı İstanbul'da 15 yıl geriye giderek o dönemde, katliamın öncesinde ve sonrasında tanık olduklarını hurriyet.com.tr'ye anlattı: Katliam öncesi Bosna’daki durum nasıldı? Böylesine büyük bir şeyin yaşanabileceği yönünde işaretler görüyor muydunuz? Kuşatma altındaki Srebreniça’da bunu bekliyorduk, hem de uzunca bir süredir bekliyorduk. Çünkü yıllarca yardım konvoyları bile giremiyordu kente. Savaşta Bosna'daki Müslüman nüfusun yüzde 10'u hayatını kaybederken, birçoğu da başka ülkelere göç etti. Doğu Bosna’daki Srebreniça ve Zepa gibi, savaş öncesi çoğunluğu Müslüman olan diğer birçok kent şu anda Bosna Sırp Cumhuriyeti sınırları içinde. Sırbistan eski Cumhurbaşkanı Miloseviç ve Mladiç tutuklanarak Lahey’de kurulan mahkemede yargılandı. Ancak Srebreniça ve benzeri daha birçok katliamın sorumlusu olarak gösterilen Ratko Mladiç ise hala kaçak. Srebreniça'yla, Saraybosna'daki Cumhurbaşkanlığı binasından amatör telsiz bağlantısı kuruluyordu. Zaman zaman gazetecilere de izin verilirdi. Tek temas şekli buydu. Mesela Bosna Hersek televizyon binasında güvenlikçi olarak çalışan Srebreniçalı bir arkadaşım vardı. Benim bu görüşmelere ara sıra da olsa girebildiğimi bildiği için ailesindekilerin isimlerini vermişti, acaba bir fırsat olur da sorup bilgi alabilir miyim diye. Sonra katliamdan birkaç hafta önce, karşımızdaki insanlar bizimle resmen vedalaştılar.
Yani bir şeyler olmaya başlamıştı Srebreniça'da. Bu, onlarla son konuşmamızdı. Gelen bütün olumsuz haberlere rağmen bu boyutta bir katliam yaşanacağını düşünememiştik. Ama insanlar artık orada bir şeylerin sonunun geldiğini hissetmişti. Srebreniça’dan zaten hep kötü haberler alıyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk, şok olmuştuk. Sırpların şehre girip katliam yaptığından ne zaman haberiniz oldu? Hemen haberimiz oldu. Duyar duymaz Tuzla'ya geçtik. Binlerce insan ilk günden kaçıyor, kimisi dağlarda öldürülüyor, telef oluyordu. Gelebilenler Tuzla'ya geliyordu. İlk şahitler, bize anlattılar olanı biteni. Günlerce Tuzla'da bekledik. Akın akın insanlar geliyordu. Katliamlar bir anda olmadı, günlerce sürdü. Bu yüzden neler yaşandığını biliyorduk, gelenler anlatıyordu. Ama hiç kimse bir şey yapmadı. Akıl alır gibi değil. Sanki bunun böyle olması istenmişti. Kim ya da kimler istediyse Srebreniça tümden yok edilene kadar bütün dünya seyretti, kılını kıpırdatmadı.
SU BORULARI SİLAH, KOLA KUTUSU BOMBA
Göz göre göre katliam yani? Geliyordu, herkes biliyordu, öldürülmeler başladı. Kimse için “Aaa bilmiyorduk yeni duyduk” denilecek bir şey değil. Seyrettik. Boşnakların hiç bir gücü yoktu, silah ambargosu uygulanıyordu. Sırpların Sırbistan'ı, Hırvatların Hırvatistan'ı vardı, profesyonel orduları, silahları, lojistikleri vardı. Boşnakların ne profesyonel silahı vardı ne de askeri. Kuşatma şehirlerini savunanların yüzde 90’ı savaş sırasında asker olmak zorunda kalmış sivillerdi. İnanır mısın, su borularından tüfek yaptılar, kola kutularından el yapımı bomba ürettiler kendilerini savunabilmek için. Bugün bile orada gördüklerimi düşündüğüm zaman insanlık adına her şeye inancımı kaybediyorum, içim deliniyor.
“YERLERDE SAÇLAR VE DİŞLER VARDI”
Gazeteciler Srebreniça'ya ne zaman girebildi? Hemen gidemedik. Birkaç hafta sonra girebildik. Ben İspanyol bir meslektaşımla girdim. Bir yer vardı şehrin dışında. Depo gibi kapalı bir yer, oldukça büyük. İçine ne kadar insan alırsa doldurmuşlar, yüzlerce ve geçmişler karşılarına takır takır taramışlar, bombalamışlar. Duvarların o halini, 10 tane ressam getirsen yapamazsın. Kanlı parmak ve el izleri vardı, kafa derileri yapışmıştı. Yerlerde de saçlar, dişler. Toplu toplu öldürmüşler insanları. Sonra da buldozerlerle götürüp gömmüşler, kimlikleri tanınmasın diye asit dökmüşler üzerlerine. İnanılmazdı. Srebreniça'dan kaçıp Tuzla'ya gelenlerin durumu nasıldı? Srebreniça'dan gelenler deliriyordu. İntihar edenler de çoktu. Kamplar vardı. Delirenlerin saçlarını kesiyorlardı. Hatırladığım Türk gazetecisiyim dediğim zaman, orada Türkiye'ye karşı bir sevgi var ya önüme gelen elime koluma yapışıp liste veriyordu. Elimde sayfalarca sayfalarca liste... Sanki onlar için bir umuttum ama aslında değildim. Günlerce öyle gezdim, binlerce isim... Bir süre bulmaya çalıştım. Kimseyi bulamadım, Kızılhaç'a verdim. Ve o biraz delirenler de şöyle şeyler isterlerdi. Koskoca kadın Barbie bebek, dondurma isterdi. Çok fazla insan çıldırdı, gerçekten çıldırdı. Çıldırmanın gerçek olduğu yerdi orası. Orada çok kötü olmuştum.
BM ASKERLERİNE KARŞILIK SIRPLARA BOŞNAK VERDİ
Şunu anlamakta zorlanıyorum. Sonuçta bu bölgeler BM güvenli bölgeleri değil miydi? BM neden müdahale etmedi? Evet. BM bu tür çatışma ve çatışma sonrası durumlarda iki farklı misyonla göreve gider. Birincisi barış koruyucu. Bosna Savaşı'nda da bu görevle, yani aslında barışın olmadığı yerde barış korumak için konuşlandırıldı. Bu da şu demek sadece yardım konvoylarına ve BM’nin kendi çalışanlarına ateş açılırsa kendilerini savunmak için onlara karşı ateş açabiliyorlar. İkincisi ise barış yapma gücü. İyi bir liderlik ve bu görevle gidildiğinde sonuç alınabiliyor. Bosna'da NATO'nun hava gücü de vardı. Karadaki BM komutanı ararsa ihtiyacım var diye, NATO gelip karadan değil havadan müdahale ediyordu. Arada sırada bir iki tankı vuruyor ama genelde havada iki tur atıp gidiyorlardı. Dahası Srebreniça'da katliamlar başladığında halktan 5-10 bin kişi Hollandalı askerlerin korumasındaki BM karargahına sığınmıştı. Temmuz’da Sırpların komutanı Ratko Mladiç 15 civarında Hollandalı askeri esir aldı ve gidip BM'ye, "Ya askerlerinizi öldürürüm ya da bana bütün bu Boşnakları teslim edersiniz" dedi. Hollandalı komutan da bu takası yaptı. Sonra NATO'ya telefon açıp, yardım istedi. Savaş uçakları gelip gözdağı vermek için iki tur attı, gitti, o kadar. Bosna'nın şöyle bir şansızlığı vardı. Soğuk Savaş sonrasının deneme tahtası oldu. Kartlar yeniden karıldı. Batılılar laboratuar der. Boşnak kanı en ucuzuydu. Avrupalıların büyük çoğunluğu taraf olarak Sırplar ve Hırvatlar arasında bölünmüşlerdi. Nötr olanlarda ise Boşnak taraftarlığı yoktu. Rusya ve Çin açık açık Sırp taraftarıydı. Bizim Boşnaklara kalan Türkiye ve birkaç Müslüman ülke. Sonra da biraz geç de olsa ABD devreye gerdi ve zaten Amerikanın ciddi müdahalesi sonucu savaş sona erdi.
TÜRKİYE SİLAH OPERASYONLARI YAPTI
Bosna Savaşı, Türkiye’de de çok yakından izlendi. O dönemde Türk sivil ve askeri yetkililer Bosna’da faal durumda mıydı? Türkiye geç de olsa çok da iyi işler yaptı. Katliam haberleri arttıkça Türkiye'de tepki doğmaya başladı. 1994’ten sonra ciddi silah operasyonları yaptı ve Bosna ordusunu belli bir noktaya getirecek kadar da gelişmesini sağladı. TSK yapabileceğinin en fazlasını yaptı ama Doğu Bosna’ya kimse ulaşamıyordu. Mesela 1995 öncesinde Srebreniça katliamı olduğunda bizim Kızılay halen fiili olarak orada değildi. Ve haber yapmıştım. Rahmetli Bülent Ecevit parlamentoda dile getirmiş ve hemen ardından gelmişti Kızılay. Türkiye bazı uluslararası kuruluşlar üzerinden para veriyordu ama fiziken çok etkinliği yoktu. Sonrasında başladı. İnanılmaz yardımlar getirdiler. Ayakta kalan bütün kuşatma altındaki şehirlere. Türkiye'de Bosna'dakinden fazla Boşnak yaşıyor. Şöyle bir şey söylenir. Ben kulaklarımla duymadım ama Süleyman Demirel bir NATO toplantısında "benim Balkan kökenli bilmem ne kadar pilotum, askerim var, artık ordumu kontrol edemiyorum, bir şey yapmanız lazım" dediği söylenir. Hikmet Çetin'in orada yaptıkları birer destandır. Boşnakların kim olduğunu çoğu Batılı bile bilmezken onların birebir savunuculuğunu yaptı. Keza çok kısa süre bakanlık yapan Mümtaz Soysal ve sonrasında İsmail Cem de çok iyi işlere imza attılar. Neden bu müdahale gecikti? 1992'de şöyle bir olay oldu: Bizim hükümetten bir bakan, yardım malzemeleriyle birlikte askeri uçakla Saraybosna'ya iniyor. Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı havaalanına geliyor görüşmek için. Boşnak Başbakan Yardımcısı, bu görüşmeden hemen sonra BM aracının içinde şehre geri dönerken, Sırplar tarafından yolda durdurulup arabanın içinde katledildi. Bu, Sırpların Türkiye'ye tepkisi biçiminde algılandı ve bölgede bulunan bazı Avrupalı güçler tarafından 1994'e kadar Türk askerinin BM ile Bosna’da görev yapması bir şekilde engellendi. Türkiye'nin aktif katılımı bir şekilde engellendi. Bunu Türklerle Sırplar arasındaki tarihi husumetten dolayı diye açıkladılar, daha doğrusu bahaneleri buydu.
İRAN VE SUUDİ ARABİSTAN TÜRKİYE’YE KARŞI
Türkiye’nin dışında diğer Müslüman ülkelerden Boşnaklara destek geliyor muydu? Müslüman ülkelerin çoğu az ya da çok yardım yapıyor ancak bazıları öncelikle kendi çıkarlarını gözeterek hareket ediyordu. Mesela İran... Rejim o ana kadar çok izoleydi. Bosna'da bir şekilde gizli ya da açık Batı'yla iletişim kuruyordu. Burada içimi acıtan bir örnek vereyim: Nisan 95'te yani Srebreniça katliamından 2 ay önce İran, Yunanistan'la mini temas grubu kurdu. Yunanistan ve İran dışişleri bakanı Saraybosna'da Bosnalı bakanı da toplayıp biz barış getireceğiz diye bir toplantı yaptılar. Biz oradaki gazeteciler çıldırmıştık. Çünkü Yunanlılar çok açık biçimde Sırpları destekliyordu. Birçok kişi bunun Türkiye'ye karşı atılmış bir adım olduğu görüşündeydi. Herkes en büyük kartı kim oynayacak diye baktığı için Müslümanlar arasında dayanışma mantığı pek olmadı. Suudi Arabistan’da açıkça olmasa da Türkiye’yle rekabet ediyordu ve hala da eder. Maalesef yüzyıllardır süregelen, Arap, Farsi ve Türkik Müslümanlık anlayışının rekabet sahasına döndürdüler güzelim Bosna’yı. Oysa Bosna Müslümanlığı, İslam’ın çok güzel bir modelidir. Hükümet başarılı, anahtar ab’de
AVRUPA’DA 50 YILIN EN BÜYÜK KATLİAMI
Komünizmin yıkılmasının ardından Yugoslavya içindeki ülkeler birbiri ardında bağımsızlık ilan etmeye başladı. Ancak 1992 yılında Bosna Hersek'te Hırvat, Sırp ve Müslüman Boşnak azınlıklar arasında çatışmalar çıktı. Bosna'daki Sırp milisler, Müslümanların ağırlıklı olarak yaşadığı Srebreniça, Zepa, Gorazde, Saraybosna, ve Bihaç; Hırvatlar da Mostar kentini kuşatma altına aldı. 1993 yılında Birleşmiş Milletler, Mostar hariç kuşatma altındaki şehirleri ve Tuzla’yı güvenli bölge ilan etti. Bunlar içinde Sırbistan sınırına 10 kilometre ile en yakın konumdaki Srebreniça'da bir gecede tarihin en ciddi katliamlarından biri yapıldı. Ardından da Zepa düştü. Zengin gümüş madenleri nedeniyle ekonomik açıdan da büyük önem taşıyan Srebrenica’da, bir gecede resmi kayıtlara göre 7 binin, görgü tanıklarına göre ise 10 binin üzerinde erkek Sırp milislerce katledildi. Savaş, 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’yla sona erdi.