31 Mart 2009 Salı

MUHSİN YAZICIOĞLU TACEDDİN DERGAHI'NA DEFNEDİLEMEZ

Hacı Bayram-ı Veli adını bilmeyeniniz yoktur. Ankara Çubuk'ta doğmuştur. 14.-15. yüzyılda yaşamış Türk dervişidir. Eserlerini Türkçe yazmıştır.
Ömer Sikkine, Akşemseddin gibi nice öğrenciler yetiştirmiştir.
Tarikatının Ankara'daki mekanlarından biri de -Celvetiler kolunun yaptırdığı- Taceddin Dergahı idi.
Adını, kabri dergahta bulunan Taceddin Sultan'dan alıyor. (Oğlu Muttaki'nin de mezarı burada.)
Taceddin Sultan Camii, türbe, dergah, çeşme, ve hazireden oluşan küçük bir külliyedir burası..
Ahi Şerafeddin Türbesi gibi manevi değeri büyük mezarlar vardır. Bahçesindeki mezarlığında 400-500 yıllık mezarlar vardır..
Ankara'nın en önemli İslami mekanlarından biridir.


Mehmet Akif Ersoy; milli şairimiz.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Ankara'ya geldi. Ancak akın akın gelenler yüzünden Ankara'da kalacak yer bulmak zordu. Taceddin Dergahı'ndan Tevfik Hoca, Mehmet Akif Ersoy ile Balıkesir'den gelen Basri Bey'e dergahın üst katındaki bir odayı tahsis etti.
Mehmet Akif Ersoy, kurtuluş savaşı günlerini burada geçirdi. Yine 32 gün neredeyse hiç dışarıya çıkmadan İstiklal Marşı'nı bu minik odada yazdı.

Taceddin Dergahı 1988'de Mehmet Akif Müzesi olarak açıldı..
Bugün manevi ve tarihi açıdan Ankara'nın en önemli müzelerinden/ziyaret yerlerinden biridir.
Gerek dini gerekse milli değerlerimiz açısından Taceddin Dergahı'nın kültürel hayatımızdaki yeri büyüktür...

Bakınız...
Bakanlar Kurulu bir karar alarak merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu Taceddin Dergahı'nın bahçesine defnedilmesine izin verdi.
Peki niye?
Deniliyor ki, merhum Yazıcıoğlu Mehmet Akif Ersoy'u ve Taceddin Dergahı'nı çok severdi.
İşte burada bir dakika duralım...
AKP tarihi bir ayıba imza atmıştır.
Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının elim helikopter kazası ve arama kurtarma rezaleti Türkiye'de herkesin canını yakmıştır.
Genç yaştaki idealist bir genel başkanın bu şekilde vefat etmesi herkesi üzmüştür.
Ancak...
Muhsin Yazıcıoğlu bir partinin genel başkanıdır. Fikirlerine katılmayan milyonlarca insan vardır.
Kardeş kavgasının oluk oluk kan kaybettiği yıllarda sorumlu mevkilerde görev yapmıştır. Mahkum olmuştur.
Şimdi nasıl olur da; siyaset adamı Muhsin Yazıcıoğlu, herkesin üzerinde uzlaştığı benimsediği manevi değeri büyük böyle bir kutsal mekana defnedilir?
Bilinmez mi, burasının kısa bir sonra sonra BBP'liler, Alperenler için bir siyaset mekanı haline getirileceği.
Yazık değil midir?
Hacı Bayram Veli, Mehmet Akif Ersoy nasıl politikaya alet edilir. Bu kadar kolay mıdır?
AKP; böylesine büyük tarihsel bir hataylı yaparak arama-kurtarma beceriksizliğinin üzerine örteceğini mi sanıyor?
Yarın...
Bir başka iktidar gelse merhum Yazıcıoğlu mezarını oradan kaldırmak istese bu da ayrı bir sorun haline gelmez mi? ne gerek var şimdiden böyle sorunlar çıkarmaya?
Bir ölümüze bile nasıl sahip çıkamayacağımızı bilemeyecek hale nasıl getirildik?
Tarihsel mekanlarımız ınasıl bu kadar siyasetin aracı haline getirebilirler?

Kim üzülmedi, kim kederlenmedi Muhsin Yazıcıoğlu'nun böylesine can vermesine...
Ama bu ölüm kimseye Türkiye'nin manevi miraslarını kullanma hakkı vermez.
AKP kimdir; bugün vardır yarın yoktur.
Ama Hacı Bayram Veliler, Mehmet Akifler hep olacaktır.
Çok isteniyorsa merhum Alpaslan Türkeş gibi rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'na da bir mekan bulunabilirdi.
Ne yani, Allah göstermesin yarın Deniz Baykal elim bir helikopter kazasında vefat etse Anıtkabir'e mi defnedilecek?
Recep Tayyip Erdoğan'ı koyacak yer bulamayız artık?! Ne oluyoruz?
İnanın...
Siyaset hiç bu kadar manevi değerlerimize el uzatmaya cüret edememişti...
Üstelik bunu yapan AKP gibi sözüm ona manevi değerleri koruyan parti!
Açıkca yazıyoruz:
AKP bu günahın altından kalkamaz...

odatv.com
31 Mart 2009

“Yalaka liberale karşı liberalizm

“Yalaka liberale karşı liberalizm (Serdar Turgut Akşam)

Güce tapan ve iktidara yalakalık yapan insanların elinden 'demokratlık', 'özgürlükler' gibi kavramları kurtarmanın, onların bu kavramları 'Türkiye'de sadece AKP'nin işine geldiği gibi demokrasicilik kurgulamak için kullanmalarının' zamanı çoktan geldi geçti bile.
Bu insanların bazı iyiniyetli olanları da, AKP'nin reformlar yapacağına ve Avrupa Birliği idealinin ön plana çıktığı dönemde hızla girdiler işe.
AKP'nin Avrupa sevgisinin türban özgürlüğü ile sınırlı olduğunun ortaya çıkmış olmasına rağmen hızlarını kesmediler.
Bir bölümünün kötü niyeti, bazılarının da iyi niyetli yol arkadaşlığı yüzünden bu kez de cumhuriyete ve Atatürk'e saldırmaya başladılar.
Bu insanları uzaktan biraz da tiksinerek seyretmekte olan 'Beyaz Türkler', iktidara tapan liberallerin, cumhuriyet ile Atatürk'e saldırılarının şiddetindeki nedeni ve onların gerçek niyetini uzun süre pek anlayamamışlardı.
Ama seçim sonucunda kendisini göstermeye başlamış olan 'Beyaz Türk' uyanışı, bize bu güç yalakası liberallerle hesaplaşma zamanının artık geldiğini gösteriyor.
Gerçek liberal düşüncenin yaşayacağı doğal ortam, 'Beyaz Türkler'in dünyasıdır ve o dünyada cumhuriyet ile Atatürk'e sevgi vardır.
Bizler bu sevgimizi tarihi çerçevesine oturtmayı iyi bilir, cumhuriyet ve Atatürk sevgimizi kült tapınması haline de getirmeyiz.
Memleketimizde 'liberal faşistler'in 'dinci faşistler' ile koalisyonlar kurup, biz 'Beyaz Türkler'in değerlerine aldırmamalarına bugünlere kadar birkaç itiraz sesi çıkarmanın dışında çaresiz susup bekliyorduk.
Ama seçim, orta sınıf insanların da 'Beyaz Türkler'in kaygılarını paylaşmaya başladığını gösterdi.
Biz artık güce tapan 'liberal faşistler'in arkasındaki gerçeği artık gördük. Bizim gözümüzde artık şeffaflar.
Bunlara örnek iki prototip vereyim. Genel sevimsizlikleri nedeniyle birbirlerine ikiz kardeş gibi benzeyen Eser Karakaş ve Mehmet Altan'ı durmadan dolaştıkları televizyon kanallarından bir tanesinde konuşurken izlerseniz, dediklerini ve bunu deyiş biçimlerini içinizin kaldırması pek de mümkün olmayacaktır.
Eleştireceğiz elbette, cumhuriyet rejimini ve Atatürk'ü analiz de edeceğiz, ama bu ikisi konu açıldığında neredeyse metamorfoza uğruyor, ağızlarından salyalar saçar biçimde, biz 'Beyaz Türkler'in değer verdiğimiz cumhuriyet rejimi ve Atatürk'e saldırıyorlar.
İmalar, küçümsemeler, cumhuriyeti sevenlere pislikmiş muamelesi yapmalar bu ikisinin stili. Aslında, lafları tipleriyle birleştiğinde ise ortaya tam bir imaj skandalı çıkıyor.
Bunların cumhuriyete ve Atatürk'e belaltı vuran saldırıları AKP güç odaklarınca malum nedenlerle alkışlarla karşılanıyor. Kendilerine 'Sen ne diyorsun?' diyen herkese de ellerindeki her bağlantıyı kullanarak hemen 'Ergenekoncu', 'darbeci' suçlamaları getirmeye başlıyorlar.
Amaçları tartışmak filan değil. Sadece sindirmek ve bir vade içinde kendileriyle aynı fikirde olmayan insanları yok etmeye katkıda bulunmak...
Şimdiye kadar biz 'Beyaz Türkler' bu insanların fikirlerini hak ettikleri düzeyde yani hayatın basit bir mide bulandırıcı cilvesi olarak izlemekle yetiniyorduk.
Ama durun bakalım, artık yeter... Bizleri var eden, kimliğimizi bize sağlamış olan cumhuriyeti harcamak bu kadar da kolay olmayacak. Gerekirse sizleri eğitip cumhuriyeti ve Atatürk'ü küçümsememeyi size öğreteceğiz.
Bilim insanı olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama emin olun bilimadamı sizler gibi konuşmaz, tavırlar koymaz. Ağır olun biraz. Atatürk'ü de, cumhuriyeti de, inancı da hak ettikleri değeri vererek tartışalım.
Şunu tekrar vurgulayayım; gerçek liberal düşünce ancak 'Beyaz Türkler'in var olduğu ortamlarda yaşayabilir.
Şimdi diyeceğim Mehmet Altan ve Eser Karakaş türündeki insanları belki üzecek ama liberal düşünce, Türkiye koşullarında ancak Atatürk'ün kurduğu cumhuriyette var olabilirdi.
Kendisine hem 'liberal' deyip hem de Atatürk ve cumhuriyete saldıran kişi 'liberal' filan olamaz. O sadece olsa olsa 'liberal faşist' olabilir.”

YANDAŞ MEDYA DUVARA TOSLADI

29 Mart yerel seçimleri öncesi, köşe yazarları, seçimlerde alınacak oy oranları hakkında tahminlerde bulundular. Anketlerin birbirlerinden çok farklı sonuç vermesinin sonucu olar (KONDA’ya göre AKP %49, A&G’ye göre %42), tahmin bandı da son derece genişledi. Peki yandaş medya, daha da özelde yandaş yazarların tahminleri ne derece tuttu?

Oy tahmini tartışmalarına en erken katılanlardan biri, Star gazetesi yazarı Eser Karakaş. 2 Mart tarihli yazısında muhalefetin çok kötü muhalefet yaptığını ve oyunun düşmesi gerektiğini söyledi. MHP’yi bir kenara koyup, CHP’yi hedef aldığını düşünsek bile tahmini yanlış çıktı.

Yanılanlardan belki en talihsiz olanı Fehmi Koru idi. Fehmi Koru’nun seçim tahminine göre AKP, %50 oy alacaktı. Üstelik Fehmi Koru bunun için iddiaya bile girdi. Koru tahmininde fena yanıldı.

Hasan Celal Güzel ise 22 Martta, köşesinden alenen bir AKP propagandası yaptıktan sonra 27 Mart'taki yazısında tahminini açıkladı. Yalnızca Diyarbakır, İzmir, Mersin ve Eskişehir’de seçimin ortada gittiğini onun dışında net bir AKP üstünlüğü olduğunu söyledi ve AKP’nin en kötü ihtimalle 1-2 puan düşeceği tahmininde bulundu. Yazısının sonunda AKP’ye %48,5 oy öngörüyor. Öngörüsü yanlış çıktı. AKP 15 il belediyesi kaybetti. 2004’te toplam 541 belediye kazanırken, 2009’da bu sayı 493’e indi.

Nazlı Ilıcak ise İstanbul’da net bir Kadir Topbaş farkı öngörüyor tahmininde bulunurken, gerçekte ise yarış son ana kadar sürdü.

Yandaş medyanın Kürt meselesi konusunda uzman yazarı, Başbakan Erdoğan’ın eski danışmanı Mehmet Metiner ise 27 Mart'ta Diyarbakır’da, anketlerin, kendi tabiriyle, kimlik siyasetinin zorlayıcılığının tesirinde kaldığı ve bu yüzden sağlıklı olmadığını söylüyor ve ekliyor; "Diyarbakır’da sürpriz seçim sonuçlarına herkes hazır olmalı.” Metiner, Diyarbakır’da seçimi AKP’nin kazanabileceğini söyledi. Ancak durum pek öyle gelişmedi. Osman Baydemir, Kutbettin Arzu’nun iki katından fazla oy aldı. Tahmini tutmadı.

Tahmin yarışına bir de, kesin bir söylemle Mehmet Ali Şahin katıldı ve "%42’yi kesin geçeriz" dedi ancak AKP % 38,8 oy aldı.

Özetle, seçim öncesi yandaş medya, tahminlerini adeta bir propaganda aracı gibi kullandı; ancak tahminleri tutmadı. AKP’nin güçlenerek çıkması, en kötü ihtimalle 1-2 puan düşmesi olasılığını en muhtemel olasılık olarak koyan köşe yazarları, bu seçimde amiyane tabirle çuvalladı.

Doruk Cengiz

Odatv.com
31 Mart 2009