3 Eylül 2008 Çarşamba

ES ES 2 DE 2 YAPTI..

Sakın yanlış anlaşılmasın ilk 2 maçında 2 beraberlik alıp puanı 2 yaptı demek istemiştim. Takım iyi dediler süper kaynaştı dediler, göremedik..7. hafta lideriz diyen arkadaşlar o haftaya kadar 7 puan toplayalım da biz, o yeter.. Ama 34 maç sonrası 34 puan yetmez, haberiniz olsun...

İLHAN SELÇUK 3 EYLÜL 2008

İlhan SELÇUK
Mevlana ve Konya...

“Sarhoşum, sarhoşum, birinin sarhoşuyum..

Şarap içtim, şarap içtim, birinin elinden şarap içtim..

Kadeh gibi beni kırdı ve hemen doldurdu..

Onun kırışı boşuna değildir; belli ki bir kırdıran var...”

*

Yukarıdaki dizeler “Hazreti Mevlânâ’nın Rubaileri” (Şefik Can - Kültür Bakanlığı Yayınları) kitabından 2011 sayılı dörtlüğü oluşturuyor...

Geçenlerde bu köşede Mevlana’dan birkaç rubaiyi yayımlayınca bir dostum:

- İnanamıyorum, demişti, Mevlana içkiye, şaraba, sarhoşluğa böylesine meylediyorsa neden bugünkü Konya’da içki içilecek bir yer yok?..

Sorunun yanıtını aramadan önce Mevlana’dan ve aynı kitaptan birkaç güzel rubaiyi daha sunmakta yarar var...

*

“Bugün, sarhoşça bir dönüp dolaşayım..

Bugün başımın kâsesinden şarap kadehi, içki bardağı yapayım..

Bugün, bu şehirde hiç durmadan sarhoş sarhoş gezeyim..

gezeyim de deli divane etmek için bir akıllı arayayım.”

Soru:

Mevlana’nın sarhoş sarhoş gezmek istediği şehir Konya mıdır?..

*

Bir rubai daha:

“Sevgilinin uğrunda gururu terk eden

Benlikten geçerek kendini alçaltan cana yemin ederim

Onun aşkıyla, güzelliğiyle mest olan başa yemin ederim...

Beni, bir elimde sevgilinin eli, öbür elimde kadeh ile gördükleri..

O mutlu ân’a yemin ederim..”

*

“Haram olan içki ile dolu öyle bir kadehi var ki sorma..

Can düşmanı, fakat öyle latif bir şarapla dolu kadehi var ki sorma..

Benim önüme öyle ham bir şarap getiriyor ki sorma..

Beni öyle bir adla çağırıyor ki sorma..”

*

Mevlana’nın dörtlüklerinde ham sofuluk yoktur; gönülden gönüle insan sevgisinin hoşgörülü sarhoşluğundan nasibini almış şiirin dizeleri vardır...

13’üncü yüzyılda yaşadı Mevlana, Belh’te doğdu, Konya’ya yerleşti...

Neden?..

Bir yandan Moğol istilası uç veriyordu; ama, asıl neden Belh’teki İslamda ağır basan katı bağnazlıktı...

Namaz kılmayanlar, oruç tutmayanlar kırbaçlanıyordu...

Özgür düşünceleri nedeniyle Mevlana’nın bu taassup ortamında rahat yaşayabilmesi olanaksızdı...

O dönemde Anadolu’da her türlü düşünce hoşgörüyle karşılanıp tartışılabiliyordu...

Mevlana bu nedenle Konya’ya yerleşti...

*

Peki, bugün Konya’da her türlü düşünce rahatça tartışılabiliyor mu?..

Bir kadeh şarap içilecek yer bulunmayan bugünkü Konya Mevlana’nın rubailerine yakışıyor mu?..

İLHAN SELÇUK
Cumhuriyet

2009 A İLK ADIM GÜZEL...86-73

Milliler galibiyetle başladı: 86-73
2009 Avrupa Basketbol Şampiyonası elemelerinde Türkiye, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Ukrayna’yı 86-73 mağlup ederek C Grubu’ndaki ilk maçını kazandı.

MUSTAFA BALBAY 3 EYLÜL 2008

Erivan’la ‘Top’lu İlişkiler!
Bu haftaya Ermenistan’la yapacağımız futbol maçı damgasını vuracak. Haftanın başından görünüm böyle... Futbol maçının sonucunu kestirmek olanaksız, ama diplomatik maçın sonucu şimdiden belli:

İki taraf da kendisini “kazanan” ilan edecek!

Hangi komşumuz olursa olsun, bu sütunlarda çevremizi konu ettiğimizde hep şunu vurguluyoruz:

Ne olursa olsun, öncelikle komşularla ilişkiler... Türkiye’nin bir komşular politikası olmalı, karşılıklı saygı, karşılıklı çıkarlar çerçevesinde iyi ilişkiler kurulmalı!

Bunu çekincesiz tüm komşular için istiyoruz.

Dünyada komşularıyla çok kötü olup, içinde huzur olan, iyi kalkınan bir ülke yok. Her coğrafya için geçerli olan ekonomik kurallardan biri şudur:

Ülkelerin ekonomik ilişkilerinin ortalama yarısı komşularıyladır!

Bu oran bizde henüz yüzde 15’leri geçemedi.

Bunda faturanın tümünün bize ait olduğu söylenemez ama, Türkiye’nin “komşular politikası” adı altında özel bir çaba sürdürdüğünü söylemek de zor...

***

Yukarıdaki değerlendirmelerimiz Ermenistan için de geçerli...

Yürekten dileğimiz Ermenistan’la da iyi ilişkiler içinde olmamız, sınır kapılarını açıp sinir kapılarını kapamamız!

Bu nasıl olur?

Tek başına futbol maçıyla değil...

Biz Türkler, kalbimizle düşünmeyi sevdiğimiz için jestlerle örülü, göstermelik de olsa iyi niyet kokan her adımın ülkeler arasındaki bütün buzları eritmeye yeteceğini düşünüyoruz.

Bunu en çok Yunanistan’la ilişkilerde görüyoruz. Vaktiyle, sirtaki-zeybek oynamanın karşılıklı güven arttırıcı en önemli adım olduğunu düşündük!

6 Eylül’de Erivan’da Ermenistan-Türkiye milli maçı var; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu maça giderse, iki ülke ilişkilerinde dev bir adım atılmış olacak!

Peki, aradaki sorunlar çözülecek mi; çözülmesini bir yana koyduk, çözüm için sağlam bir zemin oluşacak mı?

Görünmüyor...

Varsa yoksa, Gül maça gitsin, dostluk fitilini ateşlesin!

Gül, dün akşam saatlerine kadar henüz karar vermediği haberini sızdırdı, ama ziyaretin altyapısını hazırlamak üzere Erivan’a bir heyet gitti bile...

***

Ermenistan’ın Türkiye açısından görünümünü özetleyelim:

1- 1915’te Ermenilere soykırım uygulandığına ilişkin tezlerinin 100. yılda, yani 2015’te tüm dünyada tanınması için her türlü çabayı sürdürüyor.

2- Dünya kuşatmasının ardından Türkiye’ye de bunu kabul ettirmeyi ve devamında gereklerinin yerine getirmesini sağlamayı hedefliyor.

3- Kafkas dengelerinde sürekli Türkiye’nin karşısındaki saflaşmalarda yer almayı ilke ediniyor. İran-Ermenistan-Rusya üçgeni işliyor.

4- Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal etmeyi sürdürüyor. Bu konuda uluslararası kamuoyu oluşmaması için her şeyi yapıyor.

Bütün bunlar dururken, futbol diplomasisi neyi çözebilir?

Şu söylenebilir:

Kardeşim bırakın bu gerçekçi çözüm numaralarını, iki ülke nasıl olursa olsun karşılıklı ilişki kuruyor. Fena mı?

Elbette fena değil; ancak, böylesi diyaloglar taraflarda beklenti yaratır da boşa düşerse, başlangıçtan daha kötü bir noktaya gelinir. Bir bakıma kaş yapayım derken, göz çıkarmış olursunuz.

Olası ziyaret bir tek şu işe yarar:

Gül, Erdoğan’dan biraz daha fazla gezmiş olur!

MUSTAFA BALBAY
Cumhuriyet

TAM 75 GÜN OLDU

Hala bi ses yok......
CHP kapatılsın!

Bedava kömür dağıtıyorlar mı?

Dağıtıyorlar.

Bedava bulgur, makarna?

Dağıtıyorlar.

Ekmek arası köfte?

Dağıtıyorlar.

Düğünde-sünnette altın?

Takıyorlar.

Memleket çadırkent oldu...

Binlerce yıllık Türk tarihinde, örfümüzde, ádetimizde, geleneğimizde görülmedik biçimde, icat çıkarıp, avanta yemek dağıtmayı "iftar" haline getirdiler mi?

Getirdiler.

11 ay "altta kalanın canı çıksın" politikası izleyip, 7 yıldızlı otellerde fink atanlar, 1 ay boyunca mahzun bir ifade takınıp, "Bak sana erzak getirdim" diye gariban gecekondulara gidiyor mu?

Gidiyor.

Kamyon kasalarından Yeni Cami güvercinlerine serper gibi fırlatılan tavuk parçalarını, pirinç poşetlerini, çocukları eze eze kapışan çaresiz insanlarımızı, çaresiz şekilde izliyor muyuz ekran başında?

İzliyoruz.

Sadaka toplumu olduk mu?

Olduk.

*

İyi dinleyin o zaman...

*

Yukarıdaki "kalkınma"ydı.

Aşağıdaki de "adalet..."

*

Sağlık Polikliniği’nde öğretmenlere taksicilere falan "yüzde 25 indirimli" hizmet veren CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı kusurlu bulundu, yargılanacak...

Niye?

Gelir kaybına neden olduğu için!


Yılmaz Özdil