28 Ekim 2010 Perşembe

SABOTE Mİ DEDİNİZ HADİ ORDAN!


Galatasaray'da sabote olayı olup olmadığını epeydir düşünüp duruyordum. Pazar gününden beri de yazıp yazmama konusunda kararsızdım.Rijkaard'ın yarın İstanbul'dan ayrılacağını düşününce de yazmaya karar verdim.Pazar akşamı oynanan oyunu görünce ister istemez şunları düşündüm.  Ne Rijkaard'a,ne de  önceden de bir başkasına sabote olmamıştır  büyük ihtimalle. Jardel de, Kalli de, Lincoln de garip karakterli insanlar olduklarından ya da futbolu bilmediklerinden tutunamamışlardır buralarda.  Evet evet; Hagi geldi ve oyunculara birkaç günde kondisyon yükledi (flaş bellekle), pas futbolunu anlattı (notları dağıttı, oyuncular oradan öğrendi), topun arkasına geçmeyi öğretti , takımın boyunu kısalttı  ve takımı toparladı. Bir maçta oldu bunlar. Ne o şaşırdınız mı? Şaşırırsınız tabii... Yaa, demek ki sabote falan yokmuş, olay futbolu bilmeyen Rijkaard'ın basiretsizliğindeymiş olluuum. Bak Hagi geldi anında toparladı.Artık kesin Şampiyonuz.Sabote mi dediniz Servet, H.Balta günahını aldık adamlarım nereden bilelim USB girişlerinin olduğunu.

21 Ekim 2010 Perşembe

Kardeşim Deniz…

Hayat, insana seçenekler sunar…
Her insan, kendisine sunulan bu seçeneklerden birini özgürce seçer ve o yolda yürür…
- Kimi, seyirci olmayı seçer… Kendi hayatı dışında yaşananları, üstelik kendi hayatını tehdit etse dahi bir yabancı gibi izlemekle yetinir. Şikâyetleri bile mahalle kahvesi ya da ev ahalisiyle sınırlıdır… Gelecekle ilgili hayallerini kendinden bile saklar… Bir gölge gibi yaşar ve ölür…
- Kimi, parya gibi yaşar.. Onu her yerde görebilir, kolaylıkla seçebilirsiniz.. Rantın olduğu her yerde o vardır. Meşrebine göre, tuttuğu işe göre payını almak için hazırdır… En alttan en üste dek her alanda yer almayı bilir… En etkili koltuklara kadar yükselebilir, topluma yön verecek köşelere yerleşebilir ama hepsi icazetlidir… Mutlaka hesap vereceği, yaranmak durumunda olduğu bir üst konum vardır… Karakteri ve yaşam tarzı gereği omurgasızdır… Hiç inanmadığı, hakkında ufacık fikri olmadığı bir konuyu talimat gereği cansiperane savunmakta bir an bile tereddüt göstermez. Her kılığa girebilir, her düşünceye yanaşabilir… Önemli olan yanaştığı kapıdan sağlayacağı faydadır. Bu nedenle hep güçlü olana yakındır ama güçlü olduğu sürece… Müthiş bir dönme yeteneğine sahiptir… Her dönemin adamı olarak yaşar, yalnız, sevgisiz ve silik bir şekilde ölür.
- Kimi ise şövalye olarak yaşar ve ölür… O diğerlerine göre, insanlık tarihinin her döneminde azınlıkta kalmıştır… Ama tarihi biçimlendiren, insanlığın önünü açan, ilerlemeyi sağlayan da yine odur… İşkenceler, idamlar, sürgünler hep onun için var edilmiş, onu yok etmek için kullanılmıştır… Ama en büyük tiranlar, en zalim krallar, en acımasız padişahlar, en vahşi din baronları binlerce yıl uğraşmalarına, ittifak yapmalarına karşın onu yok etmeyi başaramamışlardır. Çünkü o, bedeni yok edilse de en zalim işkencelerde hayatı elinden alınsa da halk hikâyelerinde, yazılarda, destanlarda, şarkılarda yaşamayı sürdürmeyi başarmıştır… Onun, her türlü baskıya, her türden işkence ve yok etme girişimine karşı haykırışı, zalime direnişi bin yıllara yayılarak insanın insan olma serüvenini yaratmıştır… Yazılan destanlar, şiirler, romanlar, dikilen heykeller, bestelenen şarkılar hep onun adınadır, insanlığın bir minnet borcu olarak. Tarih onu layık olduğu yere mutlaka oturtur.
- Işıltılı yaşar, pırıl pırıl bir miras bırakarak çeker gider…
***
Deniz bir şövalyeydi…
Dimdik, boyun eğmeden, adam gibi adam olarak yaşamanın nasıl olabileceğini göstererek çekti gitti… Ben, çeyrek asırlık bir dostumu, kardeşimi, ağabeyimi kaybettim. Deniz bana hayata dair çok şey öğretti… Bir devrimcinin boşuna yaşamaya hakkı olmadığını ondan öğrendim..
Hiç kuşkum yok; bayrak bir başka devrimcinin elinde, güneşli günlere doğru koşusunu sürdürecek.. Ve o gün geldiğinde bu yolda yitirdiğimiz tüm devrimcilerle, yurtseverlerle birlikte en ışıltılı gülümsememizi takınacağız…
- Hoşça kal kardeşim Deniz…
Bir Yurtsevere Mektup (84)
Sevgili kardeşim Balbay, dayanılması zor bir haftayı daha geride bıraktık. Sevgili Deniz’i de sonsuzluğa uğurladık.. Birer birer eksiliyoruz be kardeşim.. Yeri doldurulması olanaksız dostlarımızı yitiriyoruz, yüreğimizin kan ağlaması bir türlü dinmiyor. Bu hafta beni bir tek sen gülümsetmeyi başardın!.. Yeni kitabın “Zulümhane”nin kapağını görünce çok mutlu oldum. Aslında hakkını yememek lazım; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Bey de acı acı gülümsetti beni!.. HSYK seçimlerinin ardından ettiği “statükonun kibirlileri” lafını duyunca “iyice rahatlamış olduğu belli” diye düşünüp gülümsedim vallahi!.. Bir de, “bu aralar ‘Sefiller’ kitabını bir kez daha okumam lazım” diye düşündüğümü anımsıyorum..
Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına sevgi ve özlemle kucaklıyorum…                                    Ümit ZİLELİ

20 Ekim 2010 Çarşamba

SON ANTREMAN GÜLE GÜLE RİJKAARD













WE ARE SORRY


Çok bile kaldınız zamanınıza yazık oldu.
Yeniliğe açık, sabırlı bir millet değiliz biz.
Günün birinde değeriniz de anlaşılmayacak çünkü anlamaya niyetli bir millet de değiliz biz.
Futbolcuyla iyi geçinmeyeceksiniz asacaksınız keseceksiniz yoksa disiplin zaafiyeti var diye kafanıza kafanıza vururuz biz.
Vazgeçemediğimiz impatorluklar var bizim. Kendi kendimizi yer bitiririz biz.
Altınızı oyanlar hala burada gidiyorsunuz siz.