10 Ocak 2010 Pazar

UYKUNUZ KAÇAÇAK, KARAMSARLAŞACAKSINIZ,ÇOCUK BİLE BÜYÜTMEK İSTEMEYECEKSİNİZ,İŞTE GELECEĞİN TÜRKİYESİ !!!!!

Ben demiyorum.Elin Fransızı Fransız gazetesinde anlatıyor.Tüyleriniz diken diken olacak.Güzel ülkemin getirildiği durum bu mu? Yazık çok yazık, aileler arasında bile bu konuda sürtüşmelerin yaşandığı, farklı düşünen, davranan , giyinen komşularla gidiş gelişin kalmadığı, işyerlerinde çay saatlerinde bile grublaşmanın yaşandığı güzel ülkem, eskiye dönüş çok mu zor artık?
Le Monde'den Guillaume Perrier'in Türkiye yorumu.
LE MONDE'den Karanlık Senaryo
Üçüncü Dünya Savası, Türkiye’den çıkabilir...

Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Cumhuriyet boyunca suren "kültürel bölünme". Bu artik iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran, kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen, erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yasayan, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç kari koca birlikte yemeğe gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle var.

Diğer yanda ise kız lisesi-Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolasan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, Kadınları modern görünümlü, Şarabin kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Bati standartlarına yakin bir grup var.

Bu iki grubun yasam tarzı birbirinden kopuk.

Onları, Batı’daki sınıflar arasında ortak zevk alanları yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil’in sinemalara bile yansımış hikâyeleri gibi birleştirici kültürel zeminler yok. Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı. Hatta birbirine düşmanca.

Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her secimi kazanacak siyasi bir güçleri var artik.

İkinci grup ise azınlıkta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.

Daha Batili olan "ikinci grup", Bati'nin siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için git gide Batı’ya ve Bati'nin demokratik değerlerine düşman oluyor.

Yasam tarzı olarak Batı’ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Bati'nin kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı’yla iliksileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahip. Eğer, birinci grubu desteklerse ve Bati'nin demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek. Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.

Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artik, Anadolu'da üretim yapıyor, "devletle" arası iyi olmadığı için malini dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.

İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artik. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazanımlarını kaybediyor.

Dış dünyayla iş yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye’nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğin e inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.

Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.

İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından simdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.

Cumhurbaşkanı secimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.

Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur?

Yasam tarzı Batı’ya daha yakin olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Bati'nin desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karsı çıkar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika’nın önünde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getireceğim" diye Irak’ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye’deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.

Silahını ve parasını Batı’dan alan bir ordu ve ülke, Batı’dan koptuğunda ne yapacak?

Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabini buldular. Türkiye’de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.

Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran’la ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Rusya'yla İran’ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye’yi ayakta tutmaya yeter.

Ama Rusya-Türkiye- Iran bloğu dünyanın bütün dengelerini değiştirir. Ortadoğu’nun kontrolünü tümüyle ele geçirir. Avrupa’yı küçük kıtasına hapseder. Kafkaslar'ı, Afganistan’ı, Pakistan’ı kendi gücüne katar. Müslüman dünyayla yakin bir ilişki kurar. Petrol kaynaklarına egemen olur. Cin'le işbirliği yapabilir.

Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan oluşan "Bati"nin dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir bicimde azaltır. Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir. Böylece, Türkiye’deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol acar.

Eğer Üçüncü Dünya Savası çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar. "Asla böyle bir şey olmaz" diyebilirsiniz. .. Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.

Ama ya olursa... Ki bana çok mümkün geliyor. O zaman ne yapacaksınız?

Bugün Türkiye’de kamplaşan ve bölünen insanların, Türkiye’yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine "bas öğretmenlik" yapmaya kalkan Avrupa’nın, Türkiye politikasında "ikili" oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika’nın da bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.

Türkiye’de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.

Hiç unutmayın ki ilk dünya savası tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.

ONUNCU ?

Nedir bu onuncu gün?Neyin on'u.Onuncu arapça AŞURE demek.Sadece Müslümanlar mı onuncu güne denk gelen bir olayı hatırlıyor?İslamiyetten önce hatta ve hatta Ramazan Orucu farz olmadan önce Hz.Muhammed neyi anmak için onuncu (AŞURE) Orucu tutardı? Cevap ve yorumlarınızı bekliyorum

THE LOST SEASON 6 PARTII