28 Aralık 2009 Pazartesi

THE LOST SEASON 6

SOULEYMANE YOULA ????


Son günlerin en çalkantılı takımı Eskişehirspor. Diyarbakırspor'a karşı bir dünya pozisyon yakalayıp gol yapamayan Eskişehir'de önce sakatlıklar dolayısıyla, sonra da Youla tartışmaları sebebiyle forvetsizlik baş gösterdi. Devre arası imdatlarına yetişmese iki yarım forvet, Burak Yılmaz ve Adem Sarı'yla oynamak zorunda kalacaklardı.

Souleymane Youla, geçtiğimiz sezonun en büyük yıldızlarından biriydi. Çoğumuz, "bu adama Fransa yaramış" dedik. Evet, yaramıştı. Başta Galatasaray karşılaşmaları olmak üzere öyle performanslar gösteriyordu ki TSL'ye yeni yükselmiş Eskişehirspor'u neredeyse tek başına sırtlıyordu.

Eskişehirspor'un en iyi oyuncusu olarak tamamladığı sezonun ardından transfer söylentileri yayılmaya başladı. Çünkü Youla, Eskişehirspor'un malı değildi ve Fransız Lille ekibinden kiralık olarak alınmıştı. Ne kadarı doğru bilmiyorum ama sezonun noktalanışıyla birlikte Manisaspor ve Bursaspor'un Youla'nın peşine düştüğü söylentileri kulaktan kulağa yayıldı.

Transfer için büyük bir rekabete giren Eskişehirspor, nihayet Lille ile anlaştı ve Youla'nın bonservisini aldı. Souleymane'nin imza töreni, açık havada taraftarlara karşı yapılacaktı. 1 sezon Eskişehir'de oynamış olan Youla, yeni bir transfermiş gibi yeniden Eskişehir'e dönüyordu.

Geçtiğimiz sezon önce Anderson sonra da Batuhan'la iyi ikililer kuran, pivot santrforun indirdiği topları dillere destan dribling özelliğiyle kolayca rakip kaleye taşıyan Youla, Ümit Karan'la beklenen uyumu sağlayamadı. İki büyük ego bir aradaydı ve iki testi de kırılmak üzereydi.

Dikkat edin, Youla'nın bu sezon iş yaptığı maçlar Mehmet Yılmaz'la birlikte oynadığı karşılaşmalar oldu. Ümit Karan gibi "bitirici santrfor" olmayan Mehmet Yılmaz, hava hakimiyetiyle Youla'ya geçtiğimiz sezonki güzel günleri yaşattı adeta. Derken, Mehmet Yılmaz sakatlandı ve Youla yine öksüz kaldı.

Takım için önemli futbolcuların kötü oyunları daha çabuk fark edilir. Sergen mesela. Yıllarca muhteşem maçlar oynadı fakat "3 maç yatar, 1 maç oynar" tabusunu bir türlü yıkamadı. Eskişehirspor'da kötü sonuçlar art arda gelince eleştiri okları elbette Youla'ya yöneldi. Ve Diyarbakır maçı, bardağı taşıran son damla oldu.

Rıza Çalımbay ile Youla arasında yaşananları bir kez daha hatırlatmak gibi gereksiz bir şey yapmayacağım. Olan, biten herşey meydanda yaşandı çünkü. Kim haklı, kim haksız söyle derseniz cevap vermekte çok zorlanacağım. Zorlanma sebebim açık, Youla geçtiğimiz sezon olduğu gibi gollerine devam etse bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Fakat goller gelmedi ve bu talihsiz söz düellosu yaşandı. Olayın bir diğer boyutuysa Youla'nın Türkiye şartlarına nazaran aşırı "large" ve "paragöz" bir futbolcu olması. Beşiktaş ve Gençlerbirliği günleri sebebiyle zaten mimlenmiş olan Youla, Eskişehirspor'da kaçan gollerin ardından çok çabuk bir şekilde günah keçisi haline geldi.

Youla-Es Es aşısı bundan sonra tutmayacaktır, burası açık. Eskişehirspor'un ciddi bir meblağ(750 bin Avro) ödeyerek kadrosuna kattığı Youla'yı bedelsiz ya da kiralama yoluyla TSL ekiplerinden birine vereceğini de düşünmüyorum. Youla için Türkiye defteri artık kapanmıştır. Youla'nın bu durumu Eskişehirspor için son derece yazık oldu. Hem paralar gitti hem de takımın düzeni bozuldu.

Eskişehirspor, forvet hattını yeniden düzenlemek zorunda. Youla'ya dayanan sistem artık değişecek. Sakatların çokluğu ve bu sakatlıkların uzun vadeli oluşu Eskişehirspor'un en büyük dezavantajı. Batuhan'ın transferi halinde Eskişehirspor hücumda belirgin bir rahatlama sağlayacaktır ama sakatlar düşünülürse en az bir forvete daha gereksinimleri var. Eskişehirspor, Ankaraspor'un dağıldığı dönemde Tita'yı kaçırmayacaktı. Youla olayı, aslında o zaman başladı!

HARRY KEWELL


Bahçe ye gidiyordum o gün.Bir taraftan da radyoda güzel parça denk getirir miyim diye zaplayıp duruyordum kanalları.Tam tepeye vardım radyo istasyonunun birinde ''Galatasaray, Liverpool'dan .... anlaştı'' diye bir haber...Eeeee bir cızırtı çekmiyor meret bizim bahçenin oralarda...Hayda kim dir nedir nasıl öğreneceğiz diye akşama kadar kafa yorduk.Aradığımız adamlarda da yanıt yok.Yusuf ta bilgisayar başında değil nasıl öğreneceğiz.Öğrenemedik tabiki...Ta ki akşam pcnin başına geçip HARRY KEWELL i görünceye dek..
Eeee nolacaktı şimdi? Sevinmenin yanısıra sorularda peşpeşe geldi.
''Arda mı gidecek?'', ''nerede oynayacak?'', ''nasıl oynayacak?''

Sezon başlıyor, güzel de oynuyor, taraftar çoşuyor, adına şarkılar yazılıyor, tapılıyor, ''Hagi'den Sonra..'' cümleleri kuruluyor.

Kısaca bu zamana kadar olan durumu böyle özetlerim sanırım. Şimdi asıl önemli olan noktaya gelelim...

Uzun uzun kalsın, gitsin demiyeceğim. Çünkü cevabımı herkes biliyor. Çoğu Galatasaray taraftarıyla aynı şekilde düşünüyorum bende. Lütfen kal Heri, lütfen. Bu taraftar Hagi'den Sonra sevebilecek yabancı arıyordu, sonunda buldu. Bu kadar da kolay ve çabuk kaybetmek istemiyor haliyle.

Herşeyiyle yeni bir ekol getirdi Kewell. Karizmasıyla, duruşuyla, şutlarıyla, yeteneğiyle, takım arkadaşlığıyla, alçak gönüllü olmasıyla, herşeyiyle ya herşeyiyle. 1 kere adı basına çıkmadı mesela. Kolpa basın, sakatlık dışında yazamadı onu hiç. Çünkü geçmedi ellerine bir koz, adam gibi adam oldu geldiği andan itibaren.

Bu tarz cümleler çok kullanılır fakat harbiden Kewell bizde bıraksın şu futbolu. Bıraktıktan sonra girsin teknik ekibe. Oynamasa da kenarda dursun, ''oyuncu'' nasıl olunur onu göstersin. Futbol okullarında ders versin, Türkiye'yi 2. vatanı olarak bilsin.

Biliyorum çok zor fakat kal be Harry. Lütfen kal. Daha doyamadık sana. Bir de yönetime seslenelim buradan. Daha ne bekliyorsunuz ulan ? ! Daha nasıl bulacaksınız böyle adam? Hadi Haldun, devrenin ilk transferini yap artık, imzala Kewell ile. Bizleri de bekletme.