25 Temmuz 2009 Cumartesi

Bulgaristan Türkleri ve Uygurlar ( Mustafa BALBAY)

Temmuz ayı Türkiye dışındaki Türkler açısından iki önemli haberle başladı:

Bulgaristan’daki seçimler.

Çin’deki Uygur katliamı.

Birbirinden çok farklıymış gibi görünen iki olayı sütuna yatıralım.

Bulgaristan’daki genel seçimlerin sonuçları Türkiye’de ilk şöyle yankılandı:

Bulgaristan’daki Türklerin partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) yüzde 13 oy aldı ve üçüncü parti oldu.

HÖH son yıllarda Bulgaristan siyasetinde etkili bir rol oynadı. Koalisyonlara ortak oldu. 2-3 bakanla hükümetlerde yer aldı.

Bulgaristan’dan 80’li yılların sonunda gelen haberler ise neredeyse bugün Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden gelenlere benziyordu.

Jivkov yönetimi Türklerin kimliğini tümüyle ortadan kaldırmak istiyordu. Yerleşim yerlerinin, insanların adları değiştirildi. Öyle ki mezar taşlarındaki Türk isimlerini bile değiştirdiler.

O dönemde yine bugün Çin’e duyulan öfkenin benzeri hissediliyordu. Ankara’da yer yer birbiriyle çelişen tepkiler vardı.

Bulgaristan Türkleri o en acımasız uygulamalarla karşı karşıya kaldıkları günlerde bile teröre bulaşmadılar. Bunu bir mücadele yöntemi olarak seçmediler. Deliorman Dağları’na çıkmaya kalkmadılar. Yasal zeminleri zorladılar.

Türkiye öteden beri yurtdışındaki Türklere şu iki temel politikayı benimsetmeye çalışıyordu:

1- Bulunduğunuz ülkenin yasalarına uyun.

2- Kimliğinizi ve kültürünüzü koruyun.

Tüm zorluklara, duygusallıklara karşın Türk Dışişleri bu politikayı Bulgaristan’a karşı da uyguladı.

Geçmişten bugüne baktığımızda kazanan Bulgaristan Türkleri oldu.

***

Urumçi’den gelen haberler çok tatsız. Böyle bir ortamda sesi ilk kısılan “sağduyu” olur.

Ölü sayısı belirsiz... Çin yönetimi bölgeye girişi kısıtladığı için haberler de kısıtlı... Bu kıyımı kimin ne için kullanmak istediği kuşkulu...

Bütün bunların arasında sağduyu aramak samanlıkta iğne aramak gibi görünebilir ama yine de ilk şu soruyu sormak gerekiyor:

Aklın yolu nedir?

Çin artık dünya devi. Küresel oyuncu. Ekonomik gelişimini dünya siyasetine de yansıtmak istiyor.

Buna karşın içinde üç yumuşak karnı var:

Tibet, Sincan-Uygur, Moğolistan.

Tibet’in uluslararası kamuoyu desteği çok fazla. Çin Moğolistanı’nın nüfusu Moğolistan devletinden fazla ama dünyaya uzak. Uygurlar sesini duyurmaya çalışsa da duymak isteyen az.

Çin’in Batı komşularının Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olduğunu dikkate alırsak bize uzak bir ülke değil. Uygur Özerk Bölgesi’nin yüzölçümü Türkiye’nin iki katından fazla; 1.6 milyon kilometrekare.

Deyim yerindeyse Çin de büyük Uygur bölgesi de!..

Yapılması gereken toz duman arasında koşup bağırmak yerine, Pekin katında ağırlık koymak. Gerçeği dünyaya anlatmak. Uygurları kimsenin oyuncağı haline getirmemek.

Bulgaristan örneği önümüzde bütün canlılığıyla duruyor.

***

Sincan Uygur Özerk Cumhuriyeti’ne gittim. 3 haftalık Çin gezimin 4 gününü Urumçi ve Turfan’da geçirdim. Gözlemlerimi Çin’in Uzun Yürüyüşü adı altında kitaplaştırdım.

Şirin otlak anlamına gelen Urumçi, 2500 kilometre ile dünyanın denize en uzak başkenti. Urumçi ile Pekin arasında 2 saatlik zaman dilimi farkı var. Urumçi’ye ulaşmak için Taklamakan Çölü’nün üzerinden uzun süre uçmanız gerekiyor. Uygur toprakları içindeki Taklamakan’ın sözcük anlamı şu:

Gidilip de gelinemeyen!

Bölgenin bir başka büyük kenti Turfan, bizim Türkçemizdeki “turfanda” sözcüğünün kaynağı. Öylesine verimli bir yer.

Ben bölgedeyken Uygur radyosunda uyarlanan oyun tanıdıktı:

Çalıkuşu!

Birkaç gün kalınca Uygur Türkçesini hemen anlıyorsunuz. Biz “teşekkür” diyoruz, onlar “rahmet”, biz “sıcak” diyoruz, onlar “ıssık”, biz “çok” diyoruz onlar “küp”...

Uygurlar beni şöyle uğurlamıştı:

Küp gelelim, küp gidelim!

Küresel güç olma yolunda Türkiye ve Türklerle iyi ilişkiler kurmak isteyen Çin’den daha sağduyulu bir davranış bekliyoruz.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Hiç yorum yok: