1 Ekim 2009 Perşembe

En Ürkütücü 10 Futbol Stadı

1. La Bombonera, Boca Juniors (Arjantin), 57.395: Eğer dünyada bir deplasman taraftarı veya misafir bir takım adına daha ürkütücü bir stadyum varsa, işte tam da yerine geldik.

Buenos Aires'in renkli La Boca Meydanı'na kondurulan La Bombonera, Superclasico yolculuğu için buraya gelen daha üst sınıf River Plate taraftarları adına güvenilmez, riskli bir yer. Boca'nın taraftar ordusunun güçlü sesiyle, kelimenin tam anlamı ile ''dominant'' bir futbol mâbedi. Aslında stadın tam adı ''Estadio Alberto J. Armando.'' Ancak genelde, şekli itibari ile ''Çikolata Kutusu'' anlamına gelen ''La Bombonera'' ismi ile tanınıyor. Stadın bir tarafında bir bütün kat bulunurken, diğer üç tarafta dikey doğrultuda yükselen katlar, La Bombonera'ya fantastik bir akustik veriyor. Bu, Bocalıların coşkulu tezahüratları ile birleşince de rakipleri korkutacak bir ortam oluşuyor.

Boca taraftarlarının ''La Doce - 12. Adam'' takma ismi almaları, aslında tüm bunların bir sonucu.

2. Ali Sami Yen, Galatasaray (Türkiye), 25.500: Ali Sami Yen Stadyumu'nun o ürkütücü hâlinin Britanya medyasında öne çıkması 1990'lara, Galatasaray'ın iyi bir takım olarak dikkat çektiği ve Avrupa'da iyi işler çıkarmaya başladığı zamanlara dayanıyor.

Sahadan ekranlara yansıyan görüntüler, izleyicileri hayretler içerisinde bırakan cinstendi. Başlama vuruşundan saatler öncesinde çekilen fotoğraflar, stadın çılgın, senkronize bir şekilde atlayıp zıplayan ve ''Cehenneme Hoşgeldiniz!'' gibi dostâne mesajlar veren taraftarlarla dolu olduğunu gösteriyordu. Onlar için sakinleşmek ya da yumuşamak söz konusu değildi.

Atmosfer, maçtaki ilk düdükten hemen evvel aşırı bir hâl alıyor; acımasız taraftar topluluğunun sürekli hareket eden vücutları ve bitmek bilmeyen tezahüratları ile 90 dakika boyunca devam ediyordu. Ve tüm bunlar kesinlikle işe yaradı. Avrupa'nın üst seviyedeki birçok takımı, Ali Sami Yen Stadyumu'ndaki bu atmosferle baş edemez hâle geldi ve İstanbul'dan yenik ayrılmak durumunda kaldı. İstanbul'un en yoğun şehir merkezlerinden biri olan Mecidiyeköy'de bulunan ASY, tam bir kutu. Hem stad içi, hem stad dışında. Rakipler adına, gerçek anlamda saklanacak hiçbir yer yok. Ama onlar için iyi bir haber var.

Yakın zamanda stadyumun yenilenebilmesi amacıyla çokça para harcamanmasına karşın, şimdilerde ciddi olarak -şehrin başka bir bölgesindeki- yeni stadlarına taşınma planı söz konusu. Yine de, bazı şeyler asla aynı olmayacak.


3. Estadio Centenario (Penarol & Nacional, Uruguay), 65.000: Efsanevî Penarol'ün sahası olan Estadio Centenario, aynı zamanda ezelî rakip Nacional'in de -Montevideo Derbisi de dahil olmak üzere- önemli maçlarına ev sahipliği yapan bir stadyum.

Şehrin Parque Batlle bölgesine konumlandırılmış bu stadyum, önemli bir geçmişe sahip. Hem Uruguay'ın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü, hem de I. Dünya Kupası Finalleri'ni kutlamak üzere 1929 yılında inşâ edilen Estadio Centenario, Uruguay'ın 1930 FIFA Dünya Kupası Finali'nde, yaklaşık 93.000 kişinin önünde, Arjantin'i 4-2 mağlup ederek şampiyonluğa ulaştığı karşılaşmanın oynandığı stad olarak tarihe kazınmıştır. Günümüzde hâlen daha Uruguay Milli Takımı'nın kalesi olarak kabul edilen bu stadda, Arjantin ve Brezilya gibi kıtanın en başarılı futbol takımlarının güzel oyunları bile Centenario'nun gürültü kazanıyla karşılaştığında başarısızlığa uğruyor.
Benzer bir biçimde; 2002 Dünya Kupası Playoffları'nda Avustralya, burada oynarken, stadyumun atmosferine son derece hazırlıksız yakalandılar. Düşmanlık ve taciz boyutlarından şoke olan Avustralyalı futbolcular,bu durumun üstesinden gelemeyerek maçı kaybettiler. Biraz daha yerele dönebiliriz bu noktada. Stadın yaşama nedeni, Penarol ve Nacional arasındaki Montevideo Derbisi. Bu ülkede, beşikten mezara hemen herkes, ya Penarol ya da Nacional'i destekliyor. Bu derbi maçı da kanıtlıyor ki; rekâbet, diğerlerine göre kulüp futbolunda daha yoğun şekilde yaşanıyor.



4- Maksimir, Dinamo Zagreb (Hırvatistan), 40.000: İngiltere Milli Takımı'nın Kasım 2006'da bizzat tanıklık ettiği gibi, Maksimir Stadyumu, asla korkaklara göre değil.

İster Hırvatistan Milli Takımı, ister Dinamo Zagreb'in ev sahipliği yaptığı bir maç... Maksimir, kısa süre içerisinde olabildiğince saldırgan bir hâl alabiliyor. Zagreb sakinleri, tribünlerdeki hareketleri ve gürültüleri ile nam salmış durumdalar. Maç günlerinde, hem rakip oyuncuların, hem de rakip takım taraftarların kafalarını karıştıracak derecede etki yaratıyorlar. Hırvatistan'ın en ünlü derbisi, Dinamo Zagreb ve Hajduk Split arasında. Dünyanın hiçbir yerinde görülemeyece derecede, neredeyse acımasız bir çekişme. Ve bu durum, Maksimir Stadı'ndaki maçlarda bir kat daha fazla gerilim olarak geri dönüyor.

Stadın üstünü kapatan bir çatısı yok. Bu, normal şartlar altında, atmosferin kaybolması anlamına gelir. Ama Zagreb'de öyle değil. 2006 yılında yenileme çalışmalarına başlandı. Buna göre; stadın açılır-kapanır bir çatısı olacak ve 12.000 kişilik bir kapasite artışı yaşanacak. Rakipler adına sevimsiz bir haber.


5. de Kuip, Feyenoord (Hollanda), 51.137: Aslında gerçek adı ''Feijenoord Stadion.'' Ama herkes tarafından, şekli küveti andırdığı için, ''de Kuip'' olarak biliniyor.

1990'larda geniş kapsamlı yenileme çalışmalarına rağmen, sizi 60'lara, 70'lere çeken o geleneksel, klasik tarafını hâlâ koruyabilen muhteşem bir stadyum. Bu Feyenoord taraftarları özelinde de kaybolmayan bir karakter. Hepsi evlerini gerçekten çok seviyor ve bu konuda en iyi olmasıyla gurur duyuyorlar. Rotterdam, gerçek bir işçi şehri. Amsterdam, Hollandalıların oyun oynamaya gittikleri yer iken; Rotterdam, insanların aslında çalışma hedefi ile geldikleri yer. Bu, futbola da tamamen yansımış durumda. Feyenoord'un, Ajax ve Amsterdam'a bakış açısı -genellikle- gösterişli, artistik ve kendini beğenmiş bir grup topluluk şeklinde oluşuyor. Açıkça da görülüyor ki; Feyenoord, bunun üzerine gitmeyi seviyor. (Buradan güçleniyor belki de.) Ve bu yüzden ''de Kuip'', rakip oyuncu ve taraftarlar için ürkütücü bir hâl alıyor.
''Her Legioen'' adlı taraftar grubu, oyunculardan 90 dakika boyunca %110'larını sahaya yansıtmalarını istiyorlar. Bunun için onlar datakımlarına tezahüratlarla destek oluyorlar. Ve bu özellik, stadı diğerlerinden ayıran önemli karakteristiklerden biri. Gollerin ardından bağıran belli popüler kısım değil; stadyumdaki herkes, tezahüratlarıyla takıma destek oluyor.



6. Stadion Crvena Zvezda, Kızılyıldız (Sırbistan), 51.500: Brezilya'nın ünlü stadına benzerliğinden dolayı ''Maracana'' takma adı ile anılan Stadion Crvena Zvezda'nın 1970'li yıllarda, 110.000 kişilik kapasitesi bulunuyordu.

Koltuk sayısı, ilerleyen senelerden bu rakamın yarısından daha azına düşürüldü; ama stadyum, hâlâ hem Kızılyıldız hem de Sırbistan Milli Takımı için gerçek bir kale olma özelliğini koruyor. Seyirciler, sahanın etrafını saran atletizm pisti nedeniyle ilk 10'da bulunan stadlardakine göre oyunculardan nispeten uzak kalıyorlarken, rakipler ''Tanrı'ya şükürler olsun!'' diyorlar. Maracana'da oynanan büyük maçlarda taraftarlar, sahadaki futbolcuların hemen yanlarında olmasalar bile, meydana gelen atmosfer karşı takım için yeterince acı verici bir hâl alabiliyor.

Ülkenin iki büyük kulübü Kızılyıldız ve Partizan arasındaki ezelî rekâbet; bir elektrik hadisesi, gerçek bir cehennem ateşi, renk ve gürültü patlaması... Ama sonrasında en zarar vereni, normal bir taraftar için dahi, belirsiz şekilde artan geniş çaplı holiganizm.



7. Stadio San Paolo, Napoli (İtalya), 78.200: İtalya'nın en büyük üçüncü, büyük ihtimalle de en ürkütücü stadı.

Napoliler, son derece tutkulu insanlar ve bu takımlarına da yansımış durumda. Maradona ve Careca'nın Napoli için oynadığı görkemli zafer yıllarında San Paolo, sağlam bir sığınak hâline gelmişti. Gürültüden bir duvar, mavi renkli meşaleler, pankartlar ve o devasa üst tribün kıvrımlarından sallanan taraftarlar... Gerçek bir adrenalin tiyatrosu. Eğer; Maradona'nın hünerlerini sergileyeceği uygun bir yerden bahsediyorsak, işte orası Stadio San Paolo'ydu.

Takım, ilerleyen yıllarda -finansal sorunlar nedeni ile- Serie-A'da olmayabilir. Ama taraftarlar hâlâ tek yumruk olarak kalmaya devam ediyorlar. Ya onları Serie-A'ya geri getirecek ya da Coppa Italia'da bir yer kazandıracaklar. Ve Stadio San Paolo, yakınındaki Vesuvius Dağı gibi patlamaya hazır bir volkan hâline gelecek.



8. İnönü, Beşiktaş (İstanbul), 32.145: İstanbul ve Türkiye'den başka bir takım hakkında bir yazı daha. Bu defa Beşiktaş'ın Kara Kartalları hakkında.

Beşiktaş taraftarları, İnönü Stadı'nın Avrupa'daki en gürültülü stad olduğunu iddia ediyorlar. Ki bu Eylül 2009 oynanan Manchester United maçının ardından Ben Foster'ın da desteklediği bir görüş. Genç kaleci, ''Bir süre sonra defans oyuncularına, artık bana bağırarak talimat vermeyi bırakmalarını söyledim. Bunun hiçbir anlamı yoktu; çünkü hiçbir şey duyamıyordum.'' şeklinde konuşuyordu Manchester United'ın 1-0 kazandığı karşılaşma sonrasında.

İnönü, en ürkütücü stadyumlardan biri olduğu gibi, Boğaziçi ve Dolmabahçe Sarayı'nın hemen yanına konumlanan görüntüsü ile en güzel stadyum (ki Pele'ye göre ''En Güzel'') olmayı da iddia etme hakkına sahip. Ama tarihî konumu hakkında bu kadar konuşmak yeterli. Taraftarların sesi nasıl bu kadar fazla? Açıkçası; futbol taraftarlarının tüm zamanlarda çıkardığı en yüksek gürültü rekoru, 2007 yılında Liverpool'a karşı oynanan maçta kırılmıştı. İronik bir şekilde, o zamana kadar bu rekoru Anfield Road elinde tutuyordu. Ama Beşiktaşlı taraftarların açtığı bir pankartta da, ''Kop, tarih oldu!'' yazıyordu. Ve gerçekten öyle olmuştu. Desibel oranı, kulak zarını patlatacak 132db'lik bir dereceye ulaşmıştı o akşam. Yani bir şimşek ya da uçaktan daha fazla; ancak roketten daha az.

Bu da bir sonraki İngiliz maçında Kara Kartallar adına yeni bir amacın oluşmasını sağlıyor: Bir roketten daha fazla ses çıkarmak.



9. Georgios Karaiskais, Olympiakos (Yunanistan), 33.296: Olympiakos'un ezelî rakipleri Panathinaikos ve AEK, daha fazla seyirci kapasiteli Olimpiyat Stadyumu'nda oynuyor olabilirler. Ama Karaiskais Stadyumu'ndaki atmosfer, hâlâ hepsinden iyi.

Yunan taraftarlar, tıpkı yan komşuları Türkler gibi, kısa süre içerisinde fanatik bir grup hâline gelebiliyorlar. Ve Olympiakos taraftarlarının bu konuda herhangi bir istisnası bulunmuyor. Dumanlar, meşaleler, alevler, fişekler, davullar... Kısacası görsel ya da işitsel etki yaratabilecekleri her şeyi ellerine geçiriyorlar. Tüm bunlar, Georgios Karaiskais'deki atmosferi çılgın bir hâle getirmek için yapılıyor. Yunanistan Ligi ve Avrupa Kupaları'ndaki birçok maçta Olympiakoslu taraftarlar, rakip oyuncular üzerinde aşırı baskı kursalar da, en acımasız taraflarını ezelî rakip Panathinaikos ile gerçekleşen karşılaşmalarda gösteriyorlar.

UEFA, Olympiakoslu taraftarların Avrupa Kupaları'ndaki maçlarda çıkardığı olayların faturasını, sahanın içerisine yabancı madde yağan Shakhtar Donetsk (2006-07 Sezonu) karşılaşmasının ardından 4 maç seyircisiz oynama cezası ile kesmişti. (Daha sonra bir maça indirildi.) Stad, 1981 yılında, AEK karşısında kazanılan 6-0'lık galibiyetin coşkusunu sahaya inerek yaşamak isteyen taraftarlar nedeniyle 21 kişinin hayatını kaybettiği bir trajediye de tanıklık etti.

10. Signal Iduna Park (Westfalenstadion), Borussia Dortmund, 80.552: ''The Temple of the Yellow Wall'', futbol dünyasının en iyi görüş alanına sahip olan yerlerinden biri. Lig maçları için 25.000 kişilik kapasite ile hizmet veren Güney tribünü, dünyanın en fazla seyirci alan tribünü ("Die Sudtribune"). Bu devasa tribün, stadyumun efsanevî görüntüsünün önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Midfielddynamo.com'dan yeni bir Top 10 derlemesidir

Hiç yorum yok: