29 Aralık 2009 Salı

‘An’ların Zamanda Yolculuğu…

Bir yılın bitimi, yeni bir yılın başlangıcı, “zaman” kavramını en yalın şekliyle sokar insanın yaşamına. Her şey bir yana yeni bir yılla birlikte yeni bir yaş da kazanmış oluruz.

Nedir zaman?Ben anlamını çok iyi bildiğimi düşündüğüm bir sözcük üzerinde yoğunlaştığım zaman mutlaka sözlüğe tekrar bakarım. O zaman çoğunlukla bildiğimden farklı anlamlarının olduğunu görürüm. Zaman sözcüğü için de yine Dil Derneği’nin sözlüğüne baktım. 11 temel anlam sıralanmış.

2009, 21. yüzyılın tek haneli son yılı olarak tarihteki yerini alırken, bir yılı değil, bir günü anlatmaya çalışalım. “Anı yakalamak” anlamında kullanılan “Carpe Diem” başlıklı anlatımı paylaşalım:

“Düşünün ki her sabah hesabınıza 86.400 birim kredi veren bir bankanız var. Ama bir günden ötekine hiç bakiye devretmiyor. Tutarı ne olursa olsun, kullanmadığınız bakiye miktarı her akşam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yapardınız? Tabii ki son kuruşuna kadar çekerdiniz!

Aslında hepimizin böyle bir bankası var. Adı, zaman.

Her sabah iyi şeylere yatırım yapmadığınız kısmını silip, hesabınıza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor. Kredi miktarından bir kuruş fazla kullandırmıyor. Her banka size yeni bir hesap açıyor. Her akşam günün bakiyesini yakıyor. Eğer günlük depozitonuzu kullanmadıysanız, bu zarar sizindir. Geriye dönüş yok. Yarından avans çekmek yok. Bugünü, bugünkü depozitonuzu yaşamalısınız. Ona yatırım yapın ki, size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün…

Bir senenin değerini anlayabilmek için, sınıfta kalan öğrenciye sorun.

Bir ayın değerini anlayabilmek için, prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun.

Bir haftanın değerini anlayabilmek için, haftalık derginin editörüne sorun.

Bir dakikanın değerini anlayabilmek için, treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun.

Bir saniyenin değerini anlayabilmek için, bir kazayı kıl payı atlatmış bir kişiye sorun.

Sahip olduğunuz her anı değerlendirin. Daha fazla değer verin, çünkü onu çok özel biriyle, zamanını harcamaya değecek kadar özel biriyle paylaştınız. Şunu unutmayın ki, zaman hiç kimseyi beklemez. Dün artık mazi oldu. Yarın ise belirsiz. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.”

***

Bir gün… 86.400 saniye… Avuçlarımızda… Ne kadar değerlendirebilirsek, o kadar var…

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder” diyen şairin, 46 yaşında yaşama veda ettiğini düşününce, gelecek kavramının ne kadar göreceli olduğunu duyumsuyor insan.

O yüzden de hiçbir şeyin hiçbir yaş için geç ya da erken olduğunu da düşünmemeli.

Mozart, ilk konçertosunu 7’sinde yazdı.

Bill Gates, bilgisayar programları üzerinde çalışmaya başladığında 12’sindeydi.

İbni Sina, 18’inde saray hekimi oldu.

Evliya Çelebi, dünyayı dolaşmaya 19’unda başladı.

Dostoyevski ilk romanı İnsancıklar’ı 25’inde bastırdı.

Oktay Sinanoğlu, profesör unvanı aldığında 26’sındaydı.

Piri Reis, dünya haritasını 63’ünde tamamladı.

Timur, Beyazıt’ı yendiğinde 66’sındaydı.

Cinnah, Pakistan’ın kurucu devlet başkanı olduğunda 75’indeydi.

Mimar Sinan, “ustalık eserim” dediği Selimiye Camisi’ni 80’inde tamamladı.

Freud, “Musa ve Monoteizm” kitabını yazdığında 83’ündeydi.

İsmet İnönü, “Yaşamımın kalan bölümünde tek kimlik istiyorum” deyip Senato üyeliğinde karar kıldığında 89’undaydı.

Vehbi Koç, yaşamına yeni alanlar ekleyip BM Dünya Nüfus Planlaması Ödülü aldığında 93’ündeydi.

***

Aydın Boysan, 2001’de 80. yaşını kutlarken, bir ömür yaptıklarını özetleyip sormuştu:

- Acaba kaç yaşındayım?

Hemen ardından yanıtını vermişti:

- 30 yaşını geçmiş olamam!

70’li yaşlardaki Fikret Otyam’a da takılmıştı:

“Fikret, gençliğinin kıymetini bil!”

2009’un usul usul gitmekte olduğunu düşünürken bunlar geçti aklımdan.

Zamanı dört duvar arasına sıkıştırınca, “an kavramı, geçmiş derinliğiyle gelecek sonsuzluğu arasında tam terazinin denge dilinde duruyor.”

O zaman “an”lar insanın içinde uzun bir yolculuğa dönüşüyor.

Soruyorsunuz güzel bir an, ne kadar zaman?

Bir gün, bir ay, bir yıl?

Hiç yorum yok: