1 Eylül 2009 Salı

HSYK Reformu II: Kürt Açılımı ve Yargı Reformu






Sevgili okurlarım, Samuel P. Huntington’u bilirsiniz.

Kitaplarımda uzun uzun hem anlatıp hem eleştirdiğim bu zatı, sütunumda da sık sık anmıştım:

“Uygarlıklar Çatışması” adlı kitabıyla, Küreselleşmenin lideri ABD’nin yeni düşmanının İslam uygarlığı olduğunu iddia eden bu yazar, tam bir faşist yaklaşımla Batı uygarlığını “erişilemez ve taklit edilemez” diye nitelemişti.

Bu nedenle de hem Atatürk’e hem de çağdaş Türkiye’ye karşıydı.

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma projesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, onun tezlerinin canlı reddiyesiydi.

Huntigton, sadece Sovyetler çöktükten sonra, ABD’nin rehavete kapılmaması için, karşısına İslam Uygarlığı’nı bir düşman olarak dikmekle kalmamıştı.

Aynı zamanda Küreselleşmenin ABD tarafından kolay yönlendirilmesi için, “böl ve yönet” ilkesini bütün dünyada egemen kılan “Biz kimiz” sorusunu ortaya atmıştı.

Huntington’a göre artık sınıf farklılıkları bir anlam ifade etmeyecek, etnik ve dinsel ayrımlar insanları yönlendirecekti.

Böylece dinî ve etnik kimlikler öne çıktı.

Balkanlar, Kafkaslar ve şimdi de Ortadoğu bu bağlamda bölündü, parçalandı, ABD tarafından yönetilmeleri kolaylaştı.

***

AKP’nin “Kürt Açılımının” bir Amerikan projesi olup olmadığı, ABD’li araştırmacıların hazırladığı çeşitli raporlara, düşünce kuruluşlarının toplantılarına, ABD önerilerine göre değerlendiriliyor.

Daha önce de belirttim:

Bunlar o kadar önemli değil.

Sadece ABD’nin Ortadoğu (İsrail ve petrol) politikasına, Irak’ı işgaline ve Irak’tan çekilirken gereksinme duyduğu önlemlere (Kürtlere ve Türkiye’ye) bakın, bu açılımın kimin açılımı olduğu derhal ortaya çıkar.

Bence “Kürt Açılımının” bir ABD projesi olup olmaması da çok önemli değil.

Ben, böyle bir projeyi ülkenin çıkarları, devletin güvenliği, toplumun refahı adına nasıl kullanabileceğime bakarım.

Kanımca buradaki gürültü ve kavga, “Açılımın” bir ABD projesi olup olmamasından değil, bu açılımın Türkiye’nin çıkarlarına mı ABD’nin çıkarlarına mı uygun olduğu noktasından kaynaklanıyor.

***

Öyle anlaşılıyor ki, “Açılım” dönüp dolaşıp vatandaşlık, toplumsal kimlik, kültürel haklar, yerinden yönetim gibi konularda, anayasanın temel hükümleriyle ilgili kararların alınmasını gerektirecek.

Tabii bu noktada devreye Anayasa Mahkemesi giriyor.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, üyelerin seçim prosedürü bakımından “yarı özerk”.

HSYK’nin yapısı da öyle sayılır.

AKP’nin acelesi var.

Zaman içinde, bu yarı özerk sistemi kullanarak yüksek yargıyı kendine ram edecek sabrı yok, çünkü zamanı yok.

Adalet, yüksek yargı, yargı bağımsızlığı, özellikle anayasal yargı, AKP’nin “Açılımının” önünde bir engel olarak görülüyor.

Onun için hemen “Reform” adı altında yasal düzenlemeler için harekete geçti.

***

Bu kadar ince bir planlama, bu kadar başarılı bir zamanlama, medyayla bu denli etkili bir eşgüdüm insanı şaşırtıyor doğrusu!

Hiç yorum yok: