27 Ekim 2009 Salı

Kürtçülük Açılımı Biter, Ortaya Belge Çıkar




Sevgili okuyucularım, AKP hükümetinin Kürt açılımı(!) fiyasko ve rezaletle sonuçlandı. Böyle fiyaskolar, böyle rezaletler, bir ülkenin tarihinde az bulunur. Sen durup dururken Kürt açılımı diye ne idüğü belirsiz bir şeye soyunacaksın, Kürtçü takımın eline koz verip ülkeni esir düşürmeye yelteneceksin; onlar sınır boylarında seninle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacaklar, milyonlarca insanımızın sinirini bozacaklar ve sen o tezgâhtan AKP olarak kazançlı çıkacaksın!

Yok, bu kadarı olmaz. Nitekim Türk milleti bu numarayı yemedi. Yapılan şarlatanlık onu yaratan sorumsuzların elinde patladı…

Ve Tayyip, yeni PKK kafilelerinin gelmeyeceğini açıklamak zorunda kaldı Niçin?.. Çünkü oluşan inanılmaz tepkiden korktu.

Ne demekti bu Kürtçülük açılımı? Neyin nesiydi? Çankaya’da oturan şahıs bu sorulara yanıt veremedi. Tayyip hiç veremedi. Açılım olsa ne olacaktı? Efendim terörle akan kanlar duracaktı!

Nah duracaktı!

Her şey tam tersine olacaktı. Karşı taraf zaten şımardıkça şımarmış, karşımıza her gün yeni isteklerle çıkmaya başlamıştı:

Anayasa değişsin, Kürt varlığı kabul edilsin… Okullarda Kürtçe eğitim… Kürtçenin X W Q harfleri alfabeye konulsun… Güneydoğu belediyelerine (Türkiye’den kopmanın ilk aşaması olarak) özerklik verilsin…

Burada bir konuya dikkatinizi çekmek isterim ki, biz belli konuları savunurken bir yanlış anlama olmasın. Biz Türkiye’de köken farkı gözetmeksizin her alanda eşit ve saygın yurttaşlarımız olan Kürtlere bir karşıtlık sergilemiyoruz. Ama biz Kürtçülere karşıyız. Onlar eliyle sergilenen kanlı teröre ve bölünme(!) isteklerine karşıyız… Çünkü onların Türkiye dışından, özellikle ABD ve bazı AB ülkelerinden yönetildiğini hepimiz biliyoruz. Hiç unutmadık, 1990’lı yıllarda dağlarda terör mücadelesi yapan Türk Ordusu, kendi ülkelerinden verilen zırhlı araçları ve mihverleri kullandığı için Almanya kıyameti koparmıştı. Bazı AB ülkelerinin PKK’yı nasıl desteklediğini, teröre nasıl güç verdiğini de henüz unutmadık.

Biz, devletimizin ve milletimizin onurunun ayaklar altına alınmasına bunu yaratan yerli işbirlikçilere karşı çıkıyoruz.

***

Bu son Kürt açılımı safsatası piyasaya Tayyip tarafından sürüldüğünde, kendine soruldu:

“Bu açılım nedir arkadaş, sen neyi amaçlıyorsun? Ne yapacaksın? Nerede başlayıp nerede duracaksın?”

Yanıt yoktu. Elbette olamazdı, çünkü hükümet bile ne olacağını, ne yapılacağını bilmiyordu. Öylesine rast gele bir kumar oynadılar. ABD ve AB’den gelen emir ve direktiflerle, düşeş gelmesi umuduyla bir zar attılar. Geçen hafta Habur ve çevresinde yaşanan rezaleti gördükten sonra akılları başlarına geldi… Hepyek attıklarını işte o zaman anladılar ama iş işten geçmişti.

Teröristlerin ayağına seyyar yargı götürmekten bile utanmadılar.

Hadise her boyutu ile geri tepti ve açılım safsatası bir anda sona erdi. Korktular ve Avrupa’dan gelecek ikinci kafileyi yasaklamak zorunda kaldılar. Yani bu işi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Bakarsınız bir süre sonra Japonya’dan bir kafile getirtirler!.. Çünkü komedi bir başladı mı nerede biteceği belli olmaz.

***

Sevgili okuyucularım, şimdi burada çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. AKP iktidarını kayıtsız şartsız destekleyen gazetelerde dün çok ilginç bir haber vardı. Haber ve belgeler aynı elden çıkmıştı. AKP ve Fethullah’ı bitirme raporunun orijinali ele geçmişti! Bu belgenin aslı, yani Genelkurmay’da Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı iddia edilen raporun ıslak imzalı orijinal kopyası, Ergenekon savcılarına-tam beş ay sonra- bir subay tarafından gönderilmişti. İşte, bu subayın savcılığa yazdığı iddia edilen mektup dün AKP medyasında çarşaf çarşaf, manşetten yayınlandı. Peki, hangi gazetelerde?

Taraf, Star, Yeni Şafak, Vakit, Bugün, Zaman ve Sabah.

O subay(!) bu belgeyi savcılığa mektupla göndermiş. Peki, aylarca niçin beklemiş(!) Adam cesur olmalı, iyi ki mektup postada kaybolmamış! Allah korusun, ya postada kaybolsa! İkinci bir nüshası yok ki. Elden falan vermiyor, postayla gönderiyor! Ve mektubunda diyor ki “Eğer uygun görürseniz ben mahkemede tanıklık yapmaya hazırım.”

Fakat ismi yok! Türk ordusunda böyleleri var mıdır, bilmem. Ancak benim önerim şu:

Bu subay(!) eğer korkak ve çıkarcı olmayan bir adamsa, mert ve yürekli ise, tanıklığı falan beklemeden şimdi çıksın ortaya ve ‘İşte o kişi benim’ desin. Diyemez çünkü öyle bir subay (bence) yok… Ve izleyiniz, tanıklık yapmaya hazır olduğunu söyleyen o subay hiçbir zaman ortaya çıkmayacak. Ne şimdi, ne de mahkeme aşamasında.

Şimdi bir konuya daha dikkat ediniz. Bu belgenin orijinalinin ele geçirildiğini kamuoyuna ilk kez açıklayan Tayyip oldu. Acaba “bağımsız yargı” bizim Tayyip’e mi çalışıyor? Yargıya ulaştığı iddia edilen bir belgeden Tayyip’in nasıl haberi oluyor? Gerçi “Ben Ergenekon davasının savcısıyım” demişti ama yaptığı savcılığın bu kadarı biraz fazla kaçmıyor mu?

Bir soru daha:

Peki, o belgeyi önce Tayyibe sonra da dünkü AKP medyasına kim sızdırdı? Kim servis yaptı? Soruşturma gizli değil mi? Bu nasıl hukuk devleti?

Son bir anımsatma daha… Ve bu da çok önemli: Türkiye’de ne zaman AKP’yi yıpratan olaylar olursa, piyasaya bir Ergenekon belgesi sürülür. Şimdi de öyle oldu. Kürt açılımı fiyaskoyla sonuçlandı ve Tarzan zor durumda kaldı. Tayyip bu rezaleti daha fazla taşıyamazdı. O zaman plânın bir aşaması daha yürürlüğe konuldu:

Bu skandalı unutturacak yeni bir gündem yaratılmalıydı… Ve Kürt açılımı hezimetini, Türk millerinin buna tepkisini unutturmak için şimdi orijinal olduğu iddia edilen ıslak imzalı belge gündeme getirildi. Tam zamanında, ince hesaplarla!..
Bekleyin, daha neler göreceğiz…

Hiç yorum yok: