28 Ekim 2009 Çarşamba

Çapraz Konular


Kimi konuların üzerinde görüş, düşünce birliği sağlanamıyor.
Örneğin domuz gribi aşısı.
Sağlık Bakanı aşı konusunda duraksamalar geçiren halka sürekli güvence veriyor.
Aşının gribe karşı önleyici bir önlem olduğunu hemen her gün TVlerden duyuruyor.
TV haberlerinde profesör, doktorlar da konuşuyor. Kimine göre aşı yararlı. Kimine göre değil. Hatta yan etkileri de var, zararlı.
Bir başka manzara: Sağlık Bakanı aşının koruyucu olduğunda direnirken... bir önceki hükümetin sağlık bakanı tam tersi görüşler savunuyor.
Dediğine göre aşı hem yararsız hem de yan etkileri var.
Bir başka iddiası daha var ki; son günlerde çok fazla kullanılan sözcükle, vahim!
Aşı, kimilerine rant sağladı; ithalini sağlayan büyük paralar kazandı. Bugünkü sağlık bakanı devleti trilyonlarca zarara soktu.
Bu görüşleri dinleyen bireyler kime ve hangi görüşe inansın?
Tenis karşılaşmasında topun bir o tarafa, bir bu tarafa gidip gelmesi gibi, bireylerin akılları o görüşle bu görüş arasında gidip geliyor ve doğal olarak kararsız kalıyorlar.
***
Bir başka tartışmalı olay: Dinci basına göre vatansever bir subay; dört aydır tartışma konusu, ne ki gerçek olup olmadığı sürekli tartışılan İrtica ile Mücadele Eylem Planının aslını gizlice dosyalandığı klasörden aldığını ifade eden bir ihbar mektubunu savcılığa gönderdi.
Subay; yazdığına göre Genelkurmay Başkanlığı söz konusu belgenin medyaya yansıdığını sabah saat 04.30da Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı vasıtasıyla haberdar oldu.
Belgenin Tarafta yayımlanacağını Genelkurmay sabah saat 04.30da öğrendiğine göre, muhbir subay o saatte belgenin aslını ne zaman, nasıl ve dosyalandığı klasörden aldığını ihbar mektubunda açıklamıyor.
O saatte bir gazetede böyle bir yayın yapılacağını nereden biliyordu?
Kargalar kahvaltı etmeden Genelkurmaya gelip belgenin aslını nasıl aldı? Yanıt bekleyen sorulardan kimileri.
Muhbir subay belgenin aslını açıklamak için neden bugüne kadar dört ay beklediğini açıklamıyor?
Muhbir sadece belgenin aslını göndermekle kalmıyor. Erden astsubaya, albaya ve orgenerallere, hatta belgenin imha edilmesini emrettiği imasında bulunarak Genelkurmay Başkanını suçlamaya varan kimi iddialar ortaya atıyor.
***
Bu türden belgelerin yandaş basına sızdırılması olağan olaylardan sayılıyor olmalı ki; medyamız artık yasalara, soruşturmanın gizliliğine aykırı davranışla son ihbar mektubunun tam metninin nasıl, kimler tarafından sızdırıldığını tartışmıyor bile.
Genelkurmay yazılı açıklamasında, -belgeyi sızdıranların kimler olduğu ve amacı (veya amaçları) bulunmalıdır diyor.
Elbette haklı ama Genelkurmay, öncelikle belgeyi dosyasından çaldığını iddia eden ve askeri Adan Zye suçlayan ihbar mektubunu yazan vatansever subayın kim olduğunu hâlâ Genelkurmayda görevli olup olmadığını saptamak ve gereğini yapmak zorunda değil midir?
Bir belgeyi, üstelik Türkiyeyi karıştıran bir belgeyi dört ay cebinde gezdiren bu subay kimdir? Soru yanıtlanamıyor ve doğal olarak dincilerin veya Fetocuların tutsağı mıdır gibi diğer bir sorunun gündeme gelmesine önayak oluyor.
Muhbir subay, savcıya emrederse gelip ifade vereceğini bildiriyor. Bu, kimliğini saklamayacağına bir işaret.
Mademki vatansever bir subaydır veya subaydı; adıyla sanıyla ortaya çıkıp, bildiklerini kamuoyu önünde neden açıklamıyor?
***
Muhbir; sadece askerde olduğu öne sürülen bir cuntayı açıklamaktan da öte, toplumun askere olan güvenini sarsmayı hedef almış görünüyor.
Suçlamalar genişletiliyor. Yayımlanan yeni belge; 2007 Temmuz genel seçimlerinden sonra düzenlenen yeni belgenin zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıtın emriyle hazırlandığını öne süren ifadeler taşıyor.
Org. Başbuğun belge ortaya atıldığı zaman bu bir kâğıt parçasıdır dediği ne kadar doğruysa savcıların belgenin aslını buldukları zaman gereğini yerine getireceğini söylediği de bir o kadar doğrudur.
Ama gün o gündür ki, bu hay huy arasında suçlamalar yapılıyor.
Olayların bir parçası olan gerçekler ise çöp sepetine atılıyor.

Hiç yorum yok: