28 Ekim 2009 Çarşamba

Diyanetten Tık Yok!



Burada birkaç gün önce masum bir öneri getirdim: “Ulusal bayramlarımızda ve önümüzdeki Cumhuriyet Bayramı’nda camilere bayrağımız asılsın. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı öncülük yapsın…” Ve diyanetten bir yanıt beklediğimi birkaç kez vurguladım. Fakat arkadaşlar ses vermedi!
İnanılmaz bir şey. Türkiye’nin bir kurumu devletin ve milletin malı olan harcamaları devlet bütçesinden karşılanan camilerimize Türk Bayrağı asılmasına – sessizliğe bürünerek – karşı çıkıyor.
Yarın Cumhuriyet Bayramı. Milletimiz bazı yerlerde kendiliğinden camilere bayrak asıyor. İşte, Bursa Ulu Cami bayraklarla donatıldı bile. İstanbul Bayrampaşa’da Hoca Hayri Efendi Camii de 150 metre karelik bayrağını iki minare arasına astı.
Sevgili okuyucularım ne acıdır ki, Türkiye’de büyük bir kesim bayrağımıza karşı. Kim onlar?
Şeriatçılar ve Kürtçüler. Bu şeriatçı dediğimiz kesim gerçek Müslümanlardan, müminlerden değil, din tüccarlarından ve din baronlarından oluşuyor. Bunlar için bayrağımız tu kaka! Vay efendim, camiler milletin değil, ümmetin mülküdür! Ümmet deyince içine Suudili, İranlı, Afganlı, Cezayirli, Mısırlı, Suriyeli hepsi giriyor.
Eee?.. Bu yüzden camilere bayrak asılmaz!
Demek ki Diyanet de aynı görüşte. Bayrak asalım deyince yanıt veremiyor, tıklaması mümkün olmuyor.
Ama aynı Diyanet ve ona bağlı diyanet vakfı yıllık dolar karşılığı kira ile camilerimize baz istasyonları kurulması için sözleşmeler imzalar!..
Bayrak yasak, baz istasyonu serbest. İşe bakın siz…
                                                          ***  
Ulusal bayramlarımızda camilere bayrak konusunu gündeme getirdiğimde, şeriatçı gazete ve internet sitelerinde hemen ver yansın kampanyası başlatıldı. İşte birkaç örnek:
“Sinsi plânın sözcüsü Emin Çölaşan. Hürriyetten kovulan Çölaşan, şimdi de Rotaryenlerin ve Masonların beş aşamalı sinsi plânının sözcülüğüne sözcü gazetesinde soyundu. İşte sinsi plân: Camilerin mahyalarında din dışı ve milli içerikli öğelere yer verdirmek. 29 Ekim’de camilere bayrak astırarak camilere cemaat sevki sağlayıp buna karşı çıkanları bayrak düşmanı olarak mimletmek. 10 Kasım’da başka bir atraksiyon gerçekleşecek. Camilere bayrakla birlikte Atatürk posterleri astırılacak. Tamamen masonik tezgâh! Biz bayrak sevgisini Çölaşan gibi kökü dışarıda masonlardan, rotaryenlerden öğrenecek değiliz. Bunlar demokratik açılım sürecini (AP’nin Kürtçülük açılımını) baltalamak amaçlı”
(Hayatım boyunca bir gün olsun köküm dışarıda, ya da Mason veya Rotaryen olsaydım bu saldırılara eyvallah derdim.) Bunlar Türklük-Millet kavramlarını yok edip, yerine ümmet kavramını getirmeye yeltenen, bayrağımızı hiçe sayan ve işlerine geldiğince her türlü yalan ve iftira ile saldırıya geçen sahtekârlardır.
Müslümanlık kisvesi altında bu işin siyasal ve parasal rantını yiyen aç gözlü uyanıklardır.
Şimdi bir ülke düşünün ki, onun din kurumu, ülke bayrağının camilere asılmasına dolaylı yoldan karşı çıkıyor. Dürüstçe, mertçe “biz bu işe karşıyız” diyemiyor da başkaların diyanet adına ahkâm kesmesine göz yumuyor.
Evet, bu ülkede Türk Bayrağı asmak yasak, dolarlı kirayla baz istasyonu kurmak serbest! Bakarsınız bir gün daha iyi örgütleniriz, ulusal günlerimizde Türk Bayrağı’nı camilerimize dolarlı, liralı veya eorolu kiralarla astırmayı başarırız!.. 
Siz evlerinize ve işyerlerinize bugünden başlayarak bayraklarınızı asmayı unutmayın.
Bu yobazlara yanıtımızı hiç değilse o yolla verelim.
Bakarsınız Bursa Ulucami’de, İstanbul Bayrampaşa’da olduğu gibi yurtsever yurttaşlar, din görevlileri veya yöneticiler çıkar; onlar da camileri al bayrakla süsler. Ne yapalım, gün yobazların, Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının günü. Biz de o kadarla yetiniriz.
Haşim Bey, Merhaba, Nerdesiniz?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Bey, mahkemenizin bakacağı davaların gündemini siz belirliyorsunuz. Anımsayın, bugünkü DTP’nin büyük babası olan HADEP vardı. Kürtçülük yapar, PKK ile işbirliği içinde teröre çanak tutardı. Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından açılan dava sonucunda mahkemeniz tarafından kapatıldı. Siz o zaman başkan değildiniz.
Sonra onun yerine DEHAP kuruldu. Bu kez Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından iki ayrı dava açıldı. Hem seçimlerde sahtecilik, hem de PKK yandaşlığı ve terörle işbirliği. Mahkemeniz bu iki davayı birleştirdi.
Kanadoğlu bu davayı Mart 2003’te, söylemesi ayıptır bundan tam 6.5 yıl önce açmıştı. Zatıâliniz bir türlü gündeme koyamadığınız için bu dava henüz mahkemeniz tarafından karara bağlanamadı.
Şimdi belki diyeceksiniz ki “DEHAP kendini feshetti, onun yerine DTP kuruldu.” İyi de seçimlerde sahtecilik yaptığı, teröre bulaştığı belgelenen bir parti, kendini feshetmiş bile olsa yargıdan dersini (olumlu veya olumsuz) almayacak mı?
Gelelim son olaya. Bu kez Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, DTP’nin de teröre bulaştığı ve bölücülük yaptığı gerekçesiyle bir kapatma davası açtı mahkemenizde. Tarih: Kasım 2007. Beyefendi Türkiye’de bu parti nedeniyle kıyametler kopuyor, terör can alıyor, bölücülük çabaları almış başını gidiyor. Nasıl oluyor da DEHAP davasını 6.5 yıldan, DTP davasını iki yoldan bu yana gündeme almadan bekletiyorsunuz? Niçin bu davaları başkanı olduğunuz Anayasa Mahkemesi’nin gündemine bir türlü koymuyorsunuz? Eliniz mi varmıyor, yoksa “Tayyip istemez, kapatma kararı çıkarsa hükümetimiz sıkıntıya girer” diye mi düşünüyorsunuz?
Acaba siz uzayda mı yaşıyorsunuz? Atı alan Üsküdar’ı geçiyor Haşim Bey. Lütfen şu davaları mahkemenizin gündemine koyuverin, heyetin önüne bir getiriverin beyefendi!
Zahmet olacak; belki işinize gelmeyecek ama!..

Hiç yorum yok: