21 Ekim 2009 Çarşamba

Bayram da neyin bayramı?




Kandil ve Mahmur’dan gelen PKK’lılar sınırda büyük kutlamalarla karşılandı. Jet hızıyla arazide yargılanıp serbest bırakıldılar, DTP’lilerin düzenlediği bayrama katıldılar. Şarkılarla, türkülerle, zafer nidalarıyla, konvoylarla gövde gösterileri yaptılar. Söylentiler doğruysa, bu kişileri daha sonra da il il gezdirip şovlara devam edilecekmiş.

“Dağdan dönüş” bayramına katılanlar sadece Kandil’dekiler, DTP’liler ve PKK yandaşları değil. Artık silahların sustuğunu, barışın geldiğini, açılımın meyvelerini vermeye başladığını söyleyen kalem erbabı ve siyasetçiler de bayram ediyor.

Bir dönüm noktasının geçildiği, kritik bir eşiğin aşıldığı yorumlarıyla çizilen pembe tablolar ufku kaplıyor. Terörden ve ölümlerden bıkmış, barışa susamış insanların içgüdüsel beklentileri, canlı yayınlarla, renkli gösteriler, parlak nutuklarla doyuruluyor.

Ama bu şaşaalı süreç içinde bir gerçek gözardı ediliyor:

Sonuçta PKK (iddiaya göre İmralı’daki Öcalan’ın talimatıyla) binlerce silahlı adamından sadece 8’ini teslim etmiştir. Daha doğrusu teslim etmemiş, davul zurnalarla Türkiye’ye göndermiştir. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Şimdi sıra Türkiye’de” diyerek, bu “teslim”in bir satranç adımı olduğunu da ilan etmiştir. Belli ki, karşılığında bir adım beklemekte. O adıma göre belki bir 8 adamı daha, yine aynı bayram havasıyla gönderecekler. Karşılığında bir adım daha bekleyerek...

***


Bu adımlar nereye kadar gidecek, belli değil.

Beklenen adımların gelmemesi halinde, PKK ve akıl hocalarının sessiz kalacağını, uslu uslu o adımın gelmesini bekleyecekleni savunmak herhalde safdillik olur. Örgütün silahlı saldrılarına son vereceği, silah bırakacağı yolunda en küçük bir söz, bir taahhüt bile yoktur. Bu beklenti, sadece Türkiye’de, “açılım”ı allayıp-pullayarak alkışlayanların, “Bu iş bitti” diyenlerin tahminidir. Aslında kendilerinin bile ihtimal vermediği tahmin... Silahla sonuç aldığını gören bir terör örgütünün elindeki kozu, kuzu kuzu bırakması beklenebilir mi? Hele o örgüt ve akıl hocaları, gündem belirleme, yol haritası çizme fırsatını ve inisiyatifini de ele almışlarsa?..

Bu nedenle bu süreç, herhangi bir kırılma noktasında tamamen PKK’nın peşinden sürüklenme riskini de içinde barındırıyor.

Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin veya açılımdan kuşku duyanların kaygılarını bu riskin körüklediğine kuşku yok. Türkiye Cumhuriyeti ile terör örgütü arasında, karşılıklı olarak hangi adımların ne zaman ve nasıl atılacağını bilmeyen muhalefetin, “peşin evete hayır” tutumunda ısrar etmesi de bu açıdan anlaşılabilir bir tavırdır.

***


Anlaşılmaz olan tavır ise, 8 PKK’lının “sınır geçişi”nin devlet töreni haline getirilmesi, savcıların, yargıçların havadan araziye indirilmesi, devlet temsilcilerinin o sınır bölgesinde ellerini önlerinde kavuşturup sınır ötesini gözlemesidir. Türkiye’nin büyük bölümünde, yaratılan hava, bir terör örgütünün bazı adamlarını teslim etmesi, pişmanlık ifade etmesi, alttan alması olarak algılanmıyor. Yenilmiş bir ülke, dayatılan barış koşullarını imza törenine katılıyormuş izlenimini veriyor.

Bu sağlıklı bir durum değil. Bu durum, açılımdan çok kaosa yakındır. Barıştan çok gerilimi, birleşmeden çok ayrılmayı, sevgiden çok öfkeyi çağrıştırır. “Bayramcılar”ın, sağduyulu yaklaşım ve önerileri mahkûm etmek yerine, ciddiye ve dikkate almalarında fayda var. Kalıcı bir huzur isteniyorsa, bayramların büyüsüne kapılmadan ayakların yere basması gerekiyor.

Hiç yorum yok: