21 Ekim 2009 Çarşamba

Galip midir bu yolda mağlup?




Biliyorum, bu ülkede aklı başında hiç kimse, delikanlılar savaşa gitsin, o ya da bu yandan cenazeler gelsin, çocuklar mayınların üzerinde patlasın istemez. İnsan olup insanca düşünen herkes, silahların sustuğu, çiçeklerin açtığı, kuşların cıvıldadığı dağlar, toprağına basınca patlamayacak ovalar hayal eder. Biliyorum, barışın da bir bedeli vardır ve ödenen bedele rağmen barış yapılmalı, zararın neresinden dönülse kazançtır.

Herkes biliyor bütün bunları. Ama “herkes”, “hiç kimse” kadar muğlak bir kavramdır ve önceki gün Habur kapısından Türkiye’ye giriş yapan PKK’lıları karşılayan insan selinin sevincini, herkes paylaşamadı. Oysa çocuklarının kimi asker, kimi PKK’lı olan anaların, babaların duygularını anlamak, empati kurmak, barış umutlarına katılmak çok da zor olmamalıydı.

Ama olamadı. Dün Türkiye’nin kimi insanları coştu, kimi insanları sustu. Galiba coşanlarla susanlar arasında, fazlasıyla kan, fazlasıyla kin biriktirdi, savaş yılları.

Hepsini biliyorum da, işte bu kin ve kan birikiminin nasıl dağılacağını bilemiyorum.

Ve dün, coşan Türkiye’nin karşısında susan Türkiye, sanırım aşağıdaki mektubu yazan okurdan farklı düşünmüyordu:

“Sayın Mine Kırıkkanat,

Bir grup PKK’lı terörist dün törenle ülkemize girdi. En önde oldukça semiz bir kadın terörist, zafer edalarıyla adımlıyordu yolu, diğerleri de aynı rahatlık içinde, adeta devletten özür bekler gibiydiler.

Ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu teröristleri birkaç saat içinde sorgulayıp serbest bıraktı.

Birden aklıma Aylin Duruoğlu geldi. Eline hiç silah almamış, 150 günden beri tutuklu hanım gazeteci.

Ve yitirdiğimiz Prof. Dr. Türkan Saylan, kanser tedavisi gören Prof. Dr. Erol Manisalı ve Prof. Dr. Mehmet Haberal...

Sadece dik tuttukları, doğruları yazdıkları kalemleriyle tanıdığımız, gazeteci yazar İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve diğerleri, bilim adamları, sanatçılar...

Hiçbiri devlete silah doğrultmadılar. Zaten hiç silahları olmadı.

Hiçbiri askere kalleş mayın tuzakları kurmadılar. Çünkü öldürmeyi, eşkiyalığı asla tasvip etmediler.

Oysa hepsi ağır koşullarda hapisteler, aylardır.

Bu mudur adalet?

Bu mudur adalet önünde eşitlik?

Bu mudur insanlık?

Bu mudur devlet yönetimi?

PKK terör örgütü, ABD, AB ve AKP ile ellerimizi arkadan bağladı ve eli kanlı teröristler, uğruna binlerce şehit verdiğim topraklarıma zafer zılgıtlarıyla girdi.

Alın başınıza çalın ABD açılım planınızı!

Bilim adamlarım hapiste, gazetecilerim zindanda, generallerim sorguda, kalleş pusularla yüzlerce askerimizin katilleri hayasızca topraklarımızda.

Bu utanç, bu hayasızlığı yaşatanların alınlarına bir dövme gibi kazınacaktır.

Ve bu hayasızlık, tarihte dahili ve harici bedbahtların her zaman olacağını hatırlatmakta, Atatürk ilke ve devrimlerine sarılarak, Cumhuriyet’imize sahip çıkmamız, şehitlerimize en az Avusturalya’lı Anzak’lar kadar vefalı olmamız, aklımızı başımıza alarak ülkemizi sahiplenmemiz gerektiğini en anlamlı, en acı biçimde anlatmaktadır.

Saygılarımla,”

Mustafa K.

***


Biliyorum, savaş ağlatır, barış güldürür. Bedeli ne kadar ağır olsa da aranmalı, bulunmalı, sağlanmalı, umudu bile kutlanmalıdır. Ama biliyorum ki bir vakarı da olmalıdır “barış” ın ve bağışlamak da, kucaklaşmak da, unutmak da, karşılıklı çekilen acılara karşılıklı saygı göstermekle mümkündür ancak.

Yeniklerin zafer çığlıklarıyla ilan edip, yenenlerin sustuğu barıştan işkillenirim ben.

Hiç yorum yok: